GİRİŞ

 

 

 

MİTOLOJİLER, ANTİK KENTLER VE

 

ZEYTİNİN KENTİ AYVALIK

 

 F. Rüştü Karaca


 








Ayvalık Şeytan Sofrası’nda günbatımı ve gündoğumu











 

 



İÇİNDEKİLER 

 

Ayvalık

Antik Dönem Tarihi

Yunan isyanları

Girit ve İsyanlar

Ayvalık İsyanı

Kurtuluş Savaşı

Mübadele

Ayvalık Dini Yapılar

Kent Mimarisi

Cunda

Tabiat Parkı ve Kozak Köyleri

Etnoğrafya, Müzik ve Tanınmış Kişiler

Ayvalık Resimleri

 


 

ÖNSÖZ

Eski ve yeni Dünya arasında bir geçiş köprüsü olan Anadolu toprakları geçmişin gizleriyle dolu. Anadolu yarımadasının orta ve güneydoğu bölgelerinde son 150 yılda gerçekleştirilen kazılarda MÖ 9600-3000 yılları arasında yaşamış ileri uygarlıklar ortaya çıkarılmıştır. Buna karşın kazı yapılmamış olduğu için Batı Anadolu'da MÖ 3000'den önceki çağlar, toprak altında keşfedilmeyi beklemektedir. Anadolu kazıldıkça tarih yeniden yazılmaktadır. Hellenleri Yunanistan ana karasından Anadolu’nun Ege kıyılarına getiren büyük göç, Bronz Çağı sonunu izleyen birkaç yüzyıllık bir dönem olan Yunan dünyasının Karanlık Çağları sırasında yaşandı.  MÖ 12. yüzyıl başındaki elli yıllık bir dönem boyunca Mora yarımadası, Ege adaları ve Batı Anadolu’daki birçok kent, çoğu bir daha asla iskân edilemeyecek şekilde, bilinmeyen bir felaket sonucu yıkılıp yok oldu. Sonuçta birçok yerleşimin tamamen terk edilmesi, hayatta kalan topluluklarında dağılıp birbirinden kopmasıyla birlikte, Yunanistan kıtasındaki nüfus azaldı. Kuzeyden gelen yeni kavimler bu zayıflığı bir avantaja çevirip Yunan ana kıtasına ve Anadolu’nun batısına egemen oldular. 

Ege Göçü adıyla bilinen bu büyük göç hareketi sırasında Balkanlardan gelen halkların Anadolu'yu işgal etmeleri, Troia (Truva) Krallığının ve arkasından Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden oldu. MÖ 1220’lere doğru kuzeyden Ege Göçü’nün bir kolu da Hellas'a[1] yönelince, başka bir Hint-Avrupa halkı olan Dorlar[2], Akhaların güçlü Miken Devleti’ni ortadan kaldırdılar. Dorların baskısından kaçan Aioller ve İonlar, Hellas’dan Batı Anadolu'ya[3] göç ettiler. Bu dönemde Ege Bölgesinin doğusunda ve İç Anadolu’da, MÖ birinci binyıl başlarında Hititlerin yerini alan bir Hint-Avrupa halkı olan Phrygialılar[4] yaşıyordu. Yunanistan’dan gelip kuzey batı Anadolu kıyılarına yerleşen Aiol[5] kentlerinden Kyme ve Pitane dışındakiler hiç iz bırakmadan yok olup gittiler. Lesbos’da(Midilli Adası) en önemlileri Mytilene ile Methymna olan altı kent vardı.  Methymnalı koloniciler Adramyttion (Edremit) körfezi kıyısında Assos kentini muhtemelen MÖ 8. yüzyıl sonunda kurdular. MÖ 750 civarında, Aiol kolonicilerinin, Antik Troia’nın yerinde, bugün Troia VIII olarak anılan katmanda, İlion adlı bir yerleşimleri vardı. Tarihin gördüğü ilk büyük savaş olan Troia savaşı ise bir daha hiç bitmeyecek doğu ile batının mücadelesinin ilk raundu idi. 

Daha sonraları belli dönemlerde tekrarlayacak doğu batı savaşlarında Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Yunanlılar hep sahne aldılar. En sonunda I. Dünya Savaşı’nda batılı Müttefik güçler, tıpkı Akhaların Troia’ya saldırdığı gibi, bir dönem doğunun yıldızı olan Osmanlı İmparatorluğu’nu hedef aldılar. Hem de en büyük zırhlı gemilerine kadim Akha Kralı Agamemnon’un adını vererek. Savaş sonunda mağlup olan Osmanlıya, Mondros Antlaşması’nın zorlu şartlarını da Agamennon zırhlısının güvertesinde imzalattılar. Bu mücadelenin son raundu ise Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleşti. Mustafa Kemal Paşa, Yunanlıları ülkeden temizleyip müttefik güçleri de ülkeyi terketmeye zorladıktan sonra yabancı gazetecilere verdiği bir demeçte haklı olarak ‘Hektor’un[6] öcünü aldım’ demişti.  

Ege kıyılarındaki Bayraklı, Erythrai, Foça, Çandarlı, Milet ve Efes gibi antik yerleşimlerden gün ışığına çıkan eserlere bakıldığında ilk yerleşim evresi olan MÖ 1050 yılından MS 395 Roma dönemine kadar aşağı yukarı 1500 yıllık süreç içinde dünya tarihinin en önemli sosyal, bilimsel ve kültürel atılımlarının Ege'de gerçekleştiği açık bir şekilde görülür. Batının kabul ettiği modern bilimin ve kültürün izleri Ege kıyılarından başlar. MÖ 600 yıllarında, Yunan uygarlığının yükselişi ile Milet, Efes vb kentlerde günümüzün üniversitelerine denk okullar[7] açılır. MÖ 6. yüzyılda, Milet’de doğan üç İyonya’lı filozof, Thales, Anaximander ve Anaximenes, doğayı, mitoloji ve din dışında, nedensellik içinde sorgulamaya başladılar. Modern anlamda bilinen ilk bilimsel eser MÖ 547 yılında Thales’in öğrencisi Milet’li Anaksimandros tarafından Grekçe yazılmış ‘Doğu Hakkında’ adlı eserdir. 

Ayvalık ve yöresi, üç bin yıldır Anadolu topraklarına sinmiş Hellen uygarlığının izlerini tanımadan anlaşılamaz. Bunun için de başta Hellen mitolojisini, efsanelerini ve antik kentleri bilmemiz gerekir. Aslında bu derleme iç içe geçmiş iki kitaptan oluşuyor. Ayvalık’ı anlatırken her bölümün sonunda da mitolojilerden, efsanelerden ve antik kentlerden bahsettik. Günümüz Türkiye sınırları içerisinde bulunan 2.400’ü aşkın antik Yunan kentinin[8] büyük çoğunluğu Ege ve Akdeniz kıyılarına dağılmıştır. MÖ 9. yüzyılda yaşamış İyonyalı yazar Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı eserleri ile MÖ 7. yüzyılda yaşamış Hesiodos’un tanrıların doğumunu ve soyağacını anlattığı Theogonia adlı eseri insanlığa geçmişin efsanelerini ve inanışlarını anlatmıştı. Günümüze dek gelmiş tüm efsaneler kavimlerden kavimlere değişiklik gösterse de sonunda anlattığı olaylar toplumları bir düzene sokma çabası için tasarlanıp yazılmıştı. Hiçbir destan ozanlar tarafından yalnızca epik şiir olsun diye anlatılmamıştı ve her birisi o dönemin toplumsal bir probleminin ilacı olarak manzumeleşmişti. Geçmiş toplumları anlayabilmek için tarihin yanında toplumların sosyal dünyalarını, kültürlerini hatta efsanelerini /destanlarını bilmek gerekir. Bu nedenle Ayvalık’ı anlatırken kentin taşına toprağına karışmış Hellen dinini, kültürünü yadsıyamazdık. Ayvalık’ı anlamanın bir başka boyutu da 1821 Yunan isyanı, bağımsızlık mücadelesi, mübadelenin ana unsurlarından olan Girit’in kültürü ve tarihidir. Bu konuları bilmeden Ayvalık’ı tam olarak özümseyemeyiz. Bu nedenle bu çalışmada bunlara da yer verildi.   

Delice ormanlarından aşılanarak ehlileştirilmiş zeytin ağaçlarının, fıstık çamlarının, çınar ağaçlarının ve neredeyse yok olmuş yabani ayvalıkların oluşturduğu doğa içerisindeki Ayvalık diğer antik kentlerin yanında çok geç bir yerleşim yeri olmuştur. Oysa güvenli körfezi ve tarıma elverişli hinterlandı (arkasındaki tarım arazisi) ile çok önceden yerleşime açılması gerekirdi. Muhtemelen hemen yakınındaki Lesbos(Midilli) adasının çok daha elverişli ve korunaklı koyları yerleşim için Ayvalık yerine Lesbos’un tercih edilmesine neden olmuştu. Hatta uzun yıllar Ayvalık yöresi Lesbos adasının tarım hinterlandı olarak kaldı. 

Lesbos Adası Yunan egemenliği döneminde hatta Roma döneminde önemli bir yerleşim ve kültür merkeziydi.  Eflatun’un öğrencisi Aristoteles (Aristo)[9], MÖ 347’de hocasının ölümünden sonra geldiği Assos’ta ve Lesbos’da Akademi kurmuştu. Bizans döneminde önemi giderek azalan Ayvalık ve yöresi 18. yüzyılda Rumların elde ettiği imtiyazlar ile çok hızlı bir gelişme göstermiştir. Ancak 19. yüzyılda yerel Rum halkın Yunan ve Girit bağımsız hareketlerine destek amacıyla çıkardığı isyanlar, Osmanlı yönetimi tarafından sert bir şekilde bastırılınca, tüm imtiyazları kaldırılan kent, giderek ticari yetkinliğini yitirmiştir. 1923 mübadelesi sonrasında ise yöreye gelenlerin yeterli sermaye birikimi gerçekleştirememiş olması nedeniyle, Ayvalık zeytin tarımı, zeytinyağı ve sabun üretimi ile sınırlı kaldı. Ayrıca kentin ticaret yolları üzerinde olmaması, İstanbul ve İzmir bağlantısının çok uzun bir süre yalnızca deniz yoluyla gerçekleşmesi de kentin gelişimini engellemiştir. 

1970’lerde ulaşımın kolaylaşması ve kıyı kentlerinin turizme açılması sırasında Ayvalık, son derece güzel doğasına karşın sert esen kuzey rüzgarları, soğuk denizi ve kısa yaz sezonu nedeniyle cazibe noktası olamamıştır. Oysa Ayvalık, Ege denizi sularının Akdeniz’e kavuştuğu Marmaris’e kadar olan kıyı şeridinde tartışmasız doğası en güzel olan beldedir. Son yıllarda, deniz turizmi ile hak ettiği tanınmayı elde edemeyen Ayvalık, yeme ve içme ile öne çıkmıştır. Ancak gurme mutfağı yerine giderek fast food (Ayvalık tost) ve balık ekmek rotasına kayma tehdidi ile karşı karşıyadır. Ayvalık için dillendirilen Rakı Balık Ayvalık şiarı kentin sıradanlaşmasına neden olabilir. Ayvalık’ın hak ettiği konuma ulaşması İstanbul’a yakınlığı nedeniyle kültür faaliyetlerinden geçiyor. Umarız kent bu konuda müzikoloğ Prof.Dr. Filiz Ali’nin AIMA’sının, Güler Sabancı'nın, Rahmi Koç'un, Muhtar Kent ve Şerif Kaynar’ın tanıtım gayretlerinin, Sabancı Üniversitesi ve Koç Üniversitesi’nin yaz okullarının ciddi çabalarının sonucunu görür. Zaten mübadele nedeniyle köklerinden koparılmış bir kent olan Ayvalık’ta herkes yeni kiracıdır. Hiç kimse dedesinin öncesini bilmemektedir. Yörenin bir dönem kültürel bayraktarlığını yapan Ahmet Yorulmaz dışında Ayvalık’ı anlatan eserlerde pek yazılmamıştır. İlerleyen dönemlerde bu tip çalışmaların artması dilerim. Bunun yanında en çok Taylan Köken ve Arkeodenemeler@blogspot.com sitesinin yazı ve fotoğraflarından yararlandığımı belirtir, kendilerine teşekkürlerimi sunarım.

                                                                                                                                                                    Çeşme Eylül 2020



[1] Yunanistan

[2] Dorlar demiri getiren, savaşçı bir toplumdu. Bu dönem anaerkil toplumların ataerkil toplumlara evrildiği yıllardı. Başta Zeus ile Apollon olmak üzere yeni tanrı ve tanrıçalar eskilerin yerlerini aldılar.

[3] Bu göç dalgasıyla Truva ile İzmir arasına Aioller, İzmir ile Milet arasına İonlar, Milet'in güneyinden Likya'ya değin uzanan yöreye de Dorlar yerleştiler.

[4] Homeros Phyrgialılardan İlyada’da bahseder ve Troialıların Anadolulu müttefikleri arasında Lelegler, Pelasglar ve Mysialılar birlikte onları da sayar.

[5] Aioller antik çağda eğlence ve lüks düşkünü yaşam tarzlarıyla nam salmışlardı.

[6] Troia Kenti prensi kahraman

[7] Academy, Lyceum, Museum

[8] Calder ve Bean’in hazırladığı ‘Classical Atlas of Asia Minor’

[9] Birkaç yıl sonra Büyük İskender’i yetiştirmek üzere Makedonya sarayına davet edilince bölgeden uzaklaştı.

Comments