11 - TABİAT PARKI VE KOZAK KÖYLERİ
Turizm
|
Ayvalık 1960’ların başlarında Türkiye’de belki de Gemlik ile birlikte turizme açılan ilk beldelerden birisidir. 1970’lerden itibaren güneye sahillerine giden yolların yapılması, 1980’lerde Dalaman, Bodrum ve Antalya havaalanlarının açılmasıyla birlikte Muğla ve Antalya illeri yapılan tesislerin de yardımıyla turizmin merkezi oldular. Kuşadası, İzmir’e yakınlık, Efes antik kenti, Meryem Ana Evi gibi cazibe merkezleriyle gemi turizminin hemen rotalarına girdi. Uzun yıllar en çok yabancı turist çeken merkez oldu. Ayvalık büyük şehirlere yakın olmanın avantajını yaşarken mevsiminin kısa oluşu ve sert rüzgarları nedeniyle dezavantajlı idi. Kitlesel kıyı turizminin Kuşadası ve Marmaris kadar yoğun biçimde gelişme göstermediği Ayvalık, eğitim düzeyi daha yüksek, göç kararında kültürel-tarihsel çekiciliklerin önemli bir rol oynadığı, daha az sayıda ve farklı bir göçmen grubunu çekmektedir. Ayvalık’a yurt dışından emekli olup göç eden Türkler, Türkiye’nin doğal ve kültürel çekiciliklerine Marmaris’tekilerden daha fazla önem vermektedirler. İklim koşulları, Türkiye’ye kolay ulaşım ve Türkiye’deki düşük yaşam giderleri gibi faktörler de yine Ayvalık’a göç edenler için, Marmaris’tekilerden daha önemli görünmektedir. Ayvalık’a göç edenlerin, Marmaris ve Kuşadası’ndan farklı olarak, daha sakin bir yaşam sürdürme arzusu öne çıkar. Ayvalık henüz kitle turizminden uzak olmasıyla diğer kentlere göre daha sakin bir yaşam sunmaktadır. İlçenin öteden beri koruduğu kentsel kimliği ve tarihsel dokusu da yeni yerleşimciler için önemi vurgulanan kültürel çekiciliği temsil eder.
Ege Denizi’ndeki deniz gümrük kapıları arasında, Ayvalık kapısı, yabancıların girişleri bakımından Kuşadası, Marmaris, Bodrum ve Çeşme’nin çok gerisindedir. Ayvalık doğal ve beşerî çekicilikleri ile büyük potansiyeli olan büyük şehirlere yakınlık ve kolay erişilebilirlik gibi avantajlara sahip olmasına rağmen, turizm ve rekreasyon[189] faaliyetleri için beklenen yüksek gelişme seviyesine eriştiğini söylemek henüz mümkün değildir. Turizm, henüz Ayvalık’taki evrimini tamamlamamıştır. Turizm beldeleri Marmaris, Kuşadası ve Ayvalık’a 2002-2009 yılları arasında AB ve OECD ülke vatandaşlarından yapılan ziyaretçi sayısı Ayvalık için 25 bin iken Marmaris için 150 bin, Kuşadası için 280 bin civarındadır.
Adalar Tabiat Parkı
Müthiş bir doğa turizmi potansiyeline sahip olan Ayvalık Adaları Tabiat
Parkı, Ayvalık Ticaret Odası’nın planlayıp uyguladığı bir projeyle birlikte
doğaseverlerin uğrak yeri olmaya aday. Parkta, bir yanda Pateriça’ya, öte yanda
Hakkı Bey Feneri’ne uzanan iki ayrı Yürüyüş ve Dağ Bisikleti Parkuru bulunuyor.
Her iki parkur da 10’ar kilometre. Coğrafi yapının zenginliği, değişkenliği,
yüzey şekillerinin yumuşak ve eğimli olması dağ bisikletçileri için ideal
özellikler.
Resim 11-1 Üç turistik beldenin yıllara
göre nüfus dağılımları
Resim 11-2 Türkiye’de mülk edinen
yabancıların illere dağılışı. Yoğunluk Muğla ve Antalya ilinde (2011).
Resim 11-3 Marmaris Kuşadası ve Ayvalık’ın yıllara göre nüfus sayıları ve artış hızları
Park’ın sınırları içinde tam 752 farklı bitki var. Dahası, Türkiye’nin
başka hiçbir yerinde bulunmayan 5 bitki türü barındırıyor. Dört tane de
ülkemizde dar yayılış gösteren bitki bulunuyor. Tıbbi bitkiler ve Türkiye
florası uzmanı, Prof. Dr. Kerim Alpınar bu konuda şu ilginç bilgileri veriyor:
‘Türkiye’de yaklaşık 11.400 yabani bitki çeşidi bulunduğu göz önüne alınırsa Tabiat Parkı’nda tüm Türkiye’deki bitki çeşidinin %6,6 sının bulunduğu anlaşılır. Yoğunluğu açısından karşılaştırıldığında da Park’ın genel Türkiye ortalamasının yaklaşık 4 misli oranda çeşit yoğunluğuna sahip olduğu görülür. Bu sayıya mantarlar, denizde ve karada yaşayan yosunlar dahil değildir. Türkiye’nin başka hiçbir yerinde yetişmeyen en az 5 tür şunlardır: Carduncellus caeruleus var İncisus (çiçekleri gök mavisi renkte olan, 50-60 cm boyunda dikenli bir türdür. Deve dikeni olarak bilinen türe benzer), Galium recurvum[190], Romulea columnae, Phleum exaratum, Lupinus angustifolius subsp reticulatus. Bunlara ek olarak 2 türün daha Türkiye’de sadece bu adalarda bulunduğu düşünülmektedir.’
Kuş Türleri
Ayvalık’taki kuş türü sayısı tam 243. Ülkemizde günümüze kadar saptanmış kuş türü sayısının 470 olduğu düşünülürse, bunların yaklaşık %50’sinin Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içinde görüldüğü ortaya çıkıyor. Park sınırları içinde yer alan Badavut Tuzlası, Ayvalık’ta Flamingoların ve diğer kuşların yaz-kış karşımıza çıktığı önemli bir bölge. Flamingolar buharlaşmaya bırakılan deniz suyunda yaşayan tuz karidesleri ve mavi-yeşil alglerle besleniyorlar.
Tabiat Adaları Parkı sınırları içinde olmamasına karşın, Ayvalık Tuzlasından da bahsetmek gerek. Bu tuzla Türkiye’deki iki deniz tuzlasından biri ve toplam 21 havuzdan oluşuyor. Tuzla’da hemen her mevsim konaklayan Flamingo, Gümüş martı, Uzunbacak, Kılıçgaga, Gri Balıkçıl, Büyük Akbalıkçıl, Karakarınlı Kum Kuşu, Kara Leylek gibi kuşlar yılın 12 ayı gözlenebiliyor.
Resim 11-4 Tuzlay[191]ı saran zeytinlikler ötücü kuşların ve Ağaçkakanların da bu zenginliğe katılmalarını sağlıyor.
Türkiye’deki 20 kadar kuş gözlem topluluğundan biri olan Ayvalık Kuş Gözlem Topluluğu, her yıl Ekim ayının ilk hafta sonunda Dünya Kuş Gözlem Günü’nü kutluyor. Etkinliğe öğrenciler, dernek temsilcileri ve yerel yöneticiler katılıyor. Topluluğun amacı yörede kuş gözlemciliğini yaygınlaştırmak ve kuşların korunmasına katkıda bulunmak. Kuşlar sabahın erken saatlerinde daha az hareket ettikleri için o saatlerde gözleniyor. Genelde sabah 06:00-10:00 arası ideal, akşam güneş batarken de iyi sayılır.
Sualtı
Su altı turizmi son yılların en gözde turizm etkinlikleri arasında yer
alıyor. Ayvalık bu açıdan da çok farklı. Toplam 22 adası var. 12 ay dalış
imkânı sunan 60 civarında dalış noktası bulunuyor. Ayvalık adaları sualtı
florası ve faunası bakımından zenginlik oluşturuyor. Ayvalık’taki en eski
resifler Deli Mehmet 1 ve 2 ile Kerbela sığlıkları. Otuzdört noktada kırmızı
mercan saptanmış. Kızıldeniz mercanlarını bile gölgede bırakıyor bu
özelliğiyle. Türkiye’de kırmızı denizyıldızı da sadece bu yörede görülüyor.
Deniz tavşanı da öyle. Ayvalık’ta meraklıları için günü birlik dalgıç
eğitimleri veriliyor; deneme dalışları yaptırılıyor. Ayrıca daha uzun süreli
kurslar var. Önce kuramsal bilgiler aktarılıyor, ardından sıra eğitim
dalışlarına geliyor. Sualtı avcılığı bereketiyle de biliniyor Ayvalık. Zıpkınla
avcılık yapanlar yüklü ve dolayısıyla mutlu dönüyor teknelerine. Ayrıca deniz
dibi harikulade bir görsel zenginlik sunduğu için sualtı fotoğrafçılarının
favorisi...
Resim 11-5 Sualtı florası
Ayvalık Kırsalı ve Madra Dağları
Antik Kuzey Ege
halkları bölgelerindeki dağa, Ana tanrıça Ma’nın eşi olma yüceliğine ithafen Madra[192]
Dağları adını vermişti. Dağlar, kudretli görünümü ve verimli toprakları ile Ege
halklarınca onurlandırılmış ve ana tanrıça Ma’ya layık görülmüş onun eşinin
adıyla anılmış. Madra dağları magmadan püskürmüş lavların yığılmasından oluşmuş
eski bir yanardağdır. Kuzeyde Edremit, güneyde Bakırçay olukları arasında
yükselir ve kubbe şeklindedir. İvrindi, Havran, Burhaniye, Ayvalık ile Bergama
ilçesi topraklarında yer almaktadır. Yeraltı ve yer üstü kaynakları açısından
zengin olan bölgedeki kültür varlıklarının çeşitliliği de dikkat çekicidir.
Antik dönemin önemli kentlerinden olan Adramytteion
ve Thebai yerleşimleri bölgenin
önemli yerleridir. Bizans döneminde bölgenin önemli bir piskoposluk merkezi
olduğu bilinmektedir. Bölgeyi çevre ile bağlayan antik köprülerin varlığı,
sıcak su kaynaklarının oluşturduğu kaplıca kültürü ve antik kentler bölgenin
önemli özellikleridir. Roma dönemi ve öncesine ait kaynaklarda Edremit Körfezi,
Thebai Ovası olarak adlandırılmaktadır. Bu alanda İnönü Mağaraları, Burhaniye
Höyücek Tepe, Kızçiftliği Höyüğü, antik Adramytteion kenti, Kozak Yaylasında
ise Perperene ve Ontonium gibi yerleşimlerin varlığı bilinmektedir.
Resim 11-6 Madra dağı ve çevresinin haritası
Edremit Körfezi ve Madra çanağında en önemli araştırmaları yapan Prof. Dr. Engin Beksaç, Madra Dağı'nın en önemli yükseltisinin Kuyumcu Köyü'ndeki Kaplan Sivrisi Akropolü ve buradaki Trarion antik kenti olduğunu vurgulamakta. Bazı kitaplarda ise en yüksek tepesinin Maya[193] tepesi olduğu yazılmakta. Madra Anadolu'da yaşayan en eski yer adlarından. Luvi ve ardılı dillerde Ana Tanrıçanın erkeği anlamına gelmekte. Pindasos ise daha geç Helenistik dönemdeki adı. Tepeye adını veren Maya kelimesi de yine Anadolunun eski dillerini anımsatıyor. Madra Dağı yakınlarındaki en önemli akarsu, Ayazmend deresi diye bilinen eski çağdaki ismiyle Gryllios yani Madra Çayı'dır.
Kozak Yaylası
Kozak Yaylası, Bergama-Ayvalık ilçe merkezleri arasında yer alıyor. Bergama'ya yaklaşık 20 km mesafeden itibaren başlıyor ve deniz seviyesinden yüksekliği 500-1000 metre arasında değişiyor. Bölgedeki köylere de Kozak Köyleri deniyor. Yüksek kesimlerden batıya bakıldığında Ege Denizi ve Midilli Adası görülebiliyor. Bölgenin merkezi sayılan Yukarıbey bucağı denize 25 km’lik mesafede. Bölge; Okçular, Bağ yüzü, Yukarıbey, Karaveliler, Kıranlı, Çamavlu, Güneşli (Tekke), Göbeller, Terzi Haliller, Kaplan, Hacı Hamzalar, Aşağı cuma, Aşağı Bey, Hisarköy, Ayvalar, Yukarı cuma, Demircidere köylerinden oluşuyor.
Resim 11-7 Kozak çamları ve köyleri.
Yaylada üretilen diğer önemli ürün üzüm. Kozak üzümü adıyla çevrede nam salmış olan üzümler gerek görüntü gerekse lezzet bakımından tercih ediliyor. 1940'lı yıllara kadar bağcılık ve yan uğraşıları bölgenin asıl geçim kaynağı iken bu tarihte üzümlerde oluşan bir hastalık ve fıstık çamının daha az zahmetle daha fazla gelir getiriyor olması köylüyü üzüm yetiştiriciliğinden kısmen uzaklaştırmış. Fakat son yıllarda düşen fıstık rekoltesi nedeni ile, yayla iklimiyle farklı lezzete sahip iri siyah Kozak üzümünü yetiştirmek için bağcılığa dönüş başlamış durumda. Yetiştirilen üzümler pazarlarda satılmakla birlikte evlerde pekmez ve şarap yapımında da kullanılıyor. Fıstık, zeytin ve üzüm dışında köylüler seyrek de olsa sınırlı arazilerde sebze ve badem, ceviz, nar, ayva gibi meyveleri de yetiştiriyor. Dokumacılığı ile de ünlü olan bölgede eskiden her köyde halı dokunurken günümüzde bu gelenek 15 köyden yalnızca Karaveliler, Kıranlı, Çamavlu, Güneşli (Tekke), Terzihaliller, Yukarı Cuma ve Hacıhamzalar köylerinde sürdürülüyor. Kozak halıları, Selçuk halılarının bir devamı olarak görülüyor. Selçuklu halılarında olduğu gibi geometrik desenler bitkisel motiflerle örülüyor. Zemin genellikle dik dörtgen bir çerçevede sekiz köşeli yıldız, yatık, örgülü şerit ve kanca motifleri ile bezenmiş. Halılar Türkmen ve Yörük kimlikleri ile ayırt ediliyor. Halı, kilim, çuval ve heybelerden Kozak halkının kimlerden olduğu çok kolay anlaşılabiliyor. Genelde alevi köylerine Türkmen, sünni köylere Yörük deniyor.
Bölgede geleneksel kültürü yaşatan köyler göçer kültürünü yaylaya getirmişler ve halı, kilim, heybe, torba, çuval, yaygı, yazgı, kepenek, keçe yelek, yün çorap, eldiven, külah dokumaları ile ün salmışlar. Her evin bir ya da birkaç tezgâhı bulunduğu biliniyor. Dokuma kültürü Kozak’ta yaşamı da belirliyor. Öyle ki çam ağacına çıkmasını beceremeyen erkeklerle, ilmek bıçağı tutmasını bilmeyen kızların evlenemedikleri rivayet ediliyor. Kozak halı ve kilimlerinde egemen renk kırmızı ve mavi. Beyaz, sarı, yeşil de kullanılıyor. Boya ise kök boya. Yöre halılarının iki farklılığı var. Birincisi kareye yakın dikdörtgen, ikincisi halının başındaki kilim kısmının püsküllü olmasıdır. Buna nazarlık püskülü deniyor. Kozak köylerinde kilim her evin temel eşyası ve zenginliği aynı zamanda. Sandık kilimi, tarak kilimi, çayır çiçeği kilimi, payam çiçeği kilimi, gümüş çengel kilimi, beni savran kilimi, Havut başı, armut çiçeği kilimi, ördek zülfü kilimi, bölük yürek kilimi, yörük tarağı kilimi, dolaşevren kilimi, çınar yaprağı kilimi, tarak sili, Türkmen sili, taban sili, cırnak sili, sandık sili gibi bolca adlandırılan çeşitlerini bulmak mümkün. Özellikle sandık kilimi her gelin olacak kızın çeyizinde bulunuyor. Kozak kilimlerinde doğa örnekli, geometrik desenli ve saksıda çiçek, bitki, elma, portakal motifleri çoğunlukta. Hayvan motiflerine de rastlanıyor. Desenlerde tüm doğa renkleri hâkim.
Kozak Yaylası, Bergama-Ayvalık arasında 67 km’lik bir yol. Her kilometresi oldukça renkli. O nedenle her köye uğramak keyifli olabilir. Özellikle Demirci Dere’deki Türkmen geleneklerini yaşatan köy halkına mutlaka merhaba demeli, meşhur keşkeklerini tatmalısınız. Hatta şans eseri bir ‘gelin alma’ törenine rastlarsanız; ‘sura’yı da tadabilirsiniz. Sura kemiksiz kuzu kaburga, kozak fıstığı, kuş üzümü ve yayla otlarının fırınlanarak pişirildiği bir yemek. Nebiler köyü, küçük şelaleleri, düdeni ve sahip olduğu güzel trekking parkurları ile özellikle doğa yürüyüşü ve trekking aktiviteleri için büyük ilgi odağı konumunda. Köy, barındırdığı kaplıca ve ılıcalarla da önemli bir değere sahip.
Ayvalık’ın
kırsalını oluşturan 17 köy yerleşimi bulunmaktadır: Akçapınar, Bağyüzü,
Beşiktepe, Bulutçeşme, Çakmak, Çamoba, Hacıveliler, Karaayıt, Kırcalar,
Küçükköy, Murateli, Mutlu, Odaburnu, Tıfıllar, Türközü, Üçkabaağaç ve Yeniköy.
Yöre halkı tarafından 19 köye, fıstık çamlarıyla kaplı Kozak Yaylası’nda yer
almaları nedeniyle ‘Kozak Köyleri’ denilmektedir. Küçükköy ise 1970’te belde
statüsüne geçirildiyse de son idari değişikliklerle birlikte belde statüsünün
kalkması neticesinde yerleşimin belediye faaliyetleri sonlandırılmış ve
Ayvalık’ın bir mahallesi olmuştur.
Ayvalık Köyleri
Merkez köyler, merkezi ve yerel yönetimlerin köylere ve yaşayanlarına götürmekle yükümlü olduğu kamusal hizmetlerin toplandığı merkezi yerleşim yerleri olarak tanımlanabilir. Ayvalık köylerinin üçü, Akçapınar, Bağyüzü ve Çakmak, başta eğitim ve sağlık donatılarına erişim imkanları sunuyor olmaları sebebiyle merkez köy statüsündedirler. Her ne kadar Ayvalık kent merkezine mesafeleri uzak olsa da eğitim ve sağlık yapılarıyla birlikte bir kırsal yerleşim için gerekli diğer tüm donatı ve hizmet yapılarını barındırmaları sebebiyle hem kendi kendilerine yeterli hem de diğer köy yerleşimlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilir konumdadırlar.
Resim 11-8 Ayvalık ve çevre köyler
Akçapınar
Akçapınar Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 20 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan tepe, sırt ve yamaç gibi farklı yerleşim dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. 240 m rakımda olan Akçapınar, jeolojik açıdan risksiz alanda bulunmaktadır. Ayrıca yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı, kuru marjinal tarım alanı ve mera alanı vardır. Merkez köy olan Akçapınar’ın kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, 100 yılı aşkın bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. İlköğretim tesislerinin bulunduğu köye diğer yerleşimlerden taşımalı eğitimle gelinmektedir. Küçükbaş hayvancılıkla ve zeytincilikle uğraşılan köyde ayrıca bamya da üretilmektedir. Köyde bulunan dikiş-nakış kursu kadınların el sanatlarıyla uğraşmalarına olanak tanımaktadır.
Bağyüzü
Bağyüzü Köyü,
Ayvalık ilçe merkezine 32 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan bir yamaç
yerleşimi özelliği göstermektedir. 490 m ile en yüksek rakımlı yerleşim olan
Bağyüzü, jeolojik açıdan risksiz alanda bulunmaktadır. Köy ayrıca, altıncı ve
yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı
ve kuru marjinal tarım alanı vardır. Merkez köy olan Bağyüzünün kuruluş tarihi
bilinmemekle birlikte, köyün güneybatısındaki ‘Koca Avlu’ mevkiinde tarihi
mezar taşları olması sebebiyle ilk yerleşim yerinin bu bölgede olduğu tahmin
edilmektedir. Zamanında üzüm bağlarının bolluğundan dolayı Bağyüzü ismini almış
olan köyde büyükbaş hayvancılıkla, tarımla ve zeytincilikle uğraşılmakta,
köylüler bahçelerindeki ağaçlardan farklı türlerde meyve ve yemiş elde
edebilmektedirler. Geleneksel dokuya sahip yerleşimin yüksek kesimlerinde
arıcılık da yapılmaktadır. Geleneksel kültürel etkinliklerin hala devam ettiği
Bağyüzü’nde el sanatlarıyla da uğraşılmaktadır.
Resim 11-9 Kozak yaylası Bağyüzü Köyü Atatürk anıtı
Beşiktepe
Beşiktepe Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 26 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan bir yamaç yerleşimi özelliği göstermektedir ve dağınık yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir. 390 m rakımda konumlanan Beşiktepe’de jeolojik açıdan risksiz alanda bulunmaktadır. Ayrıca yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı ve kuru marjinal tarım alanı bulunmaktadır. Beşiktepe’nin 150 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. Geleneksel dokuya sahip köyün geçim kaynakları; küçükbaş hayvancılık, tarım ve zeytinciliktir. Köy halkının bir kısmı, yaz aylarında Sarımsaklı’ya giderek turizm sektöründe çalışmaktadır.
Bulutçeşme
Bulutçeşme Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 24 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan sırt ve yamaç gibi farklı yerleşim dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. 260 m rakımda olan Bulutçeşme; jeolojik olarak risksiz alanda bulunurken, ikinci, üçüncü ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı, kuru marjinal tarım alanı ve dikili zeytinlikler görülmektedir. Bulutçeşme’nin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, 300 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. Hayvancılıkla, tarımla ve zeytincilikle uğraşılan köyde ayrıca bamya da üretilmektedir. Ancak yeterli gelir elde edemeyen hanelerin Altınova gibi daha büyük yerleşimlere iş bulma gayesiyle göç ettikleri bilinmektedir.
Çakmak
Çakmak Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 19 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan yamaç dokusunda konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. 128 metre rakımda olan Çakmak; jeolojik olarak risksiz alanda bulunurken, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında kuru marjinal tarım alanının bulunduğu görülmektedir. Merkez köy olan Çakmak’ın 100 yılı aşkın bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. İlköğretim tesislerinin bulunduğu köye diğer yerleşimlerden taşımalı eğitimle gelinmektedir. Hayvancılıkla, tarımla ve zeytincilikle uğraşılan Çakmak’ta bamya, buğday ve pamuk üretilen ürünler arasında dikkat çekmektedir. Özellikli yapıların görüldüğü köyün tepesinin hâkim olduğu deniz manzarası, yaşayanlarının görüşüne göre birkaç tesisin köye kazandırılmasıyla turistik önem taşıyacak bir potansiyele sahiptir.
Çamoba
Çamoba Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 19 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan yamaç ve tepe dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. Rakımı 250 metre olan Çamoba da jeolojik açıdan risksiz alanda bulunmaktadır. Ayrıca yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında kuru marjinal tarım alanı ve mera alanının bulunduğu; ayrıca orman ve tarım alanı çevresinde konumlandığı görülmektedir. Çamoba’nın 300 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. Köyün temel geçim kaynakları, küçükbaş hayvancılık, tarım ve zeytincilik olup; bamya da üretilen diğer bir ürün olarak öne çıkmaktadır. Köyde ayrıca bir ilkokul ve Spor Kulübü Derneği bulunmaktadır.
Hacıveliler
Hacıveliler Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 20 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan sırt ve tepe dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. 200 m rakımda olan Hacıveliler, jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı ve kuru marjinal tarım alanı bulunduğu; ayrıca tarım alanı içine konumlanmış olduğu görülmektedir. Kuruluş yılı veya tarihi geçmişi bilinmeyen Hacıveliler’de bugün köylülerin temel geçim kaynakları hayvancılık ve zeytinciliktir.
Karaayıt
Karaayıt Köyü de tıpkı Hacıveliler gibi, Ayvalık ilçe merkezine 20 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan sırt ve tepe dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. Rakımı 200 m olan Karaayıt; jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında, orman alanı ve kuru marjinal tarım alanı bulunduğu; ayrıca farklı cins çam ormanıyla çevrili olduğu görülmektedir. Karaayıt’ın 100 yılı aşkın bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. İklimin neredeyse bütün yıl çalışmaya imkân tanıdığı köyün temel geçim kaynakları; küçükbaş hayvancılık, tarım ve zeytinciliktir. Yerleşimin yaklaşık 2 km. ötesinde kurulu bulunan Ayazmant Demir Yatağı, köylülerin maden sektöründe çalışmasına da imkân sağlamaktadır. Ayrıca doğa yürüyüşlerinin yapıldığı rotaların varlığı, Karaayıt’ta turizm potansiyelini doğurmaktadır.
Kırcalar
Kırcalar Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 22 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan bir yamaç yerleşimi özelliği göstermektedir ve toplu yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir. 145 m rakımda konumlanan Kırcalar; jeolojik olarak risksiz alanda bulunurken, Bulutçeşme gibi ikinci, üçüncü ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışında orman alanı ve kuru tarım alanı bulunduğu görülmektedir. Kırcalar’ın 300 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir. Hayvancılıkla, tarımla ve zeytincilikle uğraşılan köyde bamya da üretilmektedir. Köylüler ayrıca bahçelerinde geçimlik ekili-dikili ürünler yetiştirmektedirler.
Küçükköy
Küçükköy, Ayvalık ilçe merkezine 8 km uzaklıkta olup, merkeze en yakın üç köyden biridir. Sekiz metre rakımda konumlanan ve düzlük alanda toplu yerleşme tipolojisine sahip Küçükköy, diğer köylerden farklı olarak jeolojik açıdan riskli alanda yer almaktadır. Ayrıca ikinci, üçüncü, dördüncü, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında; orman alanı, kuru mutlak tarım alanı, kuru marjinal tarım alanı, dikili zeytinlikler ve çayırlardır. Eski ismi olan Yeniçarohori’yi, Fatih Sultan Mehmet’in 1462 yılında burada yerleştirdiği yeniçerilerden alan Küçükköy, Ayvalık’ın en eski ve vaktiyle en kozmopolit yerleşimlerinden biridir. Farklı kültürlere ev sahipliği yapmış olması sebebiyle geleneksel dokusunu bugün hala koruyan ve birçok özellikli yapıya sahip olan Küçükköy’de temel geçim kaynakları; hayvancılık, tarım, zeytincilik ve turizmdir. Yılın belirli dönemlerinde gerçekleştirilen kültürel etkinlikler ise yerleşimi diğerlerinden farklılaştıran dinamiklerinden biridir.
Günümüzde ‘Boşnak
Köyü’ olarak bilinen Küçükköy, 10.277 kişiyle Ayvalık köyleri arasında nüfusu
en yüksek olan köydür. 1965-2016 yılları arasındaki nüfus grafiği incelendiğinde
nüfusun 1970-2000 yılları arasında sürekli olarak yoğun bir artış gösterdiği,
2000 itibariyle küçük bir düşüş yaşadığı ancak 2014’e değin yeniden artışa
geçtiği görülmektedir. Köy, demografik yapısındaki en hızlı gelişmeyi 1990-2000
yılları arasında yaşamıştır; birden çoğalan nüfusu Küçükköy’ün bugünkü
kimliğini oluşturmasının temelini atmıştır. Yıllar boyunca göç alan nitelikte
bir yerleşim olmasının sebebi ilçe içerisindeki merkezi konumu ve zamanının
belde belediyesine sahip bir yerleşim olarak yaşayanlarına farklı imkanlar
sunabilmiş olmasıdır. Eski adı yeniçeri anlamına gelen Yeniçarohori olan
Küçükköy ayrıca, bugün hala Boşnak muhacırların yaşaması nedeniyle etnik yapı
açısından da diğer köylerden farklılık göstermektedir.
Küçükköy’ün vaktiyle nüfusunun çoğunluğunu Lesbos’tan gelmiş olan ‘Adalılar’ oluşturmaktayken; sonrasında mübadele ile köyden ayrılmak zorunda kalacak Rumların yanı sıra, 1900’lerin başında şimdiki Karadağ, Saraybosna ve Sancak’tan gelmiş olan muhacir göçmenlerin yerleştiği bir köydür. Yugoslavya’dan gelen ve ‘Boşnak’ olarak tabir edilen ilk grup 1893’te, ikinci grup ise 1913’te Küçükköy’e yerleşmişlerdir. Boşnaklar halen Küçükköy’ün bugünkü yerlilerini oluşturmaktadırlar. Bu anlamıyla Küçükköy hem mübadil hem muhacir bir köy yerleşimidir. Bu özelliğiyle Ayvalık içerisindeki diğer tüm yerleşimlerden farklılaşmaktadır.
Yeniçarohori, 1462’de Lesbos’un kontrolünü sağlamak için Fatih Sultan Mehmet’in isteğiyle yeniçerilerin obalarını kurup yerleştikleri bir köy olarak bilinmektedir. Lesbos’a oldukça yakın bir konumu olan Yeniçarohori’ye yerleşen yeniçeriler, Ada’yı ele geçirip kontrolü sağlayana kadar bir süre burada yaşamışlardır. Uzun yıllar sonra bölgeye yerleşen Rumlar ise, buraya ‘yeniçeri evi’, ‘yeniçeri köyü’ anlamına gelen Yeniçarohori, Yeniçarohorion demişlerdir.
Küçükköy’e, tarihi Rum evlerinin restore edilerek sanat atölyelerine dönüştürüldüğü, kültür merkezinin, kent müzesinin kurulduğu, festivallerin düzenlendiği bir sanat ve tasarım köyü denilebilir. Bu gözlem ve tespitlerden, Küçükköy’ün sosyal ve kültürel yapısında hızlı bir değişim yaşandığı anlaşılmaktadır. Küçükköy’de 19. yüzyıldan kalma 3 kilise ve 3 manastır bulunmaktadır. Bunlardan biri de Agios Athanasios Kilisesi’dir. Günümüzde cami olarak kullanılan yapının bahçesinde Kent Müzesi bulunmaktadır. Bu müzede tamamı göçmen olan köy halkından toplanan eşyalar sergilenmektedir. Köyde bulunan Cumhuriyet Kültür Merkezi ise, toplantı ve sergi alanı gibi birçok farklı amaçlarla kullanılırken; düğünlere ve çeşitli eğlencelere uygun çok amaçlı olarak tasarlanmıştır. Zamanının Küçükköy Belde Belediyesi tarafından organize edilen kum festivali ya da spor, folklor, müzik gibi farklı dallardaki etkinlikler, Küçükköy’e bağlı turizm merkezi Sarımsaklı’da sergilenmekte ve bu yönüyle etkinlikler yöreye farklı ve büyük bir hareketlilik getirmektedir. Türkiye’nin en uzun ve en iyi kumsalına adını veren Sarımsaklı Plajları, eskinin belde sınırları içerisindedir. Bu özelliğiyle plajlar, her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist çekmektedir.
Murateli
Murateli Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 8 km. uzaklıkta olup, merkeze en yakın üç köyden biridir. Topoğrafik açıdan bir yamaç yerleşimi özelliği göstermektedir ve toplu yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir 100 m rakıma sahip Murateli; diğer köylerden farklı olarak Küçükköy gibi düşük de olsa jeolojik açıdan riskli alanda yer almaktadır. Ayrıca ikinci, üçüncü, dördüncü ve altıncı sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında, kuru marjinal tarım alanı ve dikili zeytinlikler bulunduğu; ayrıca yerleşimin de yine dikili zeytinliklerin içinde konumlandığı görülmektedir. Kuruluş tarihi bilinmeyen Murateli’nde temel geçim kaynakları, hayvancılık ve zeytinciliktir. Köyün diğer yerleşimlerden farklı olan en önemli özelliği ise, sakinliği nedeniyle Ayvalık’ın farklı yerlerinde yaşayanlarca emeklilik sonrası tercih edilmesidir.
Mutlu
Mutlu Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 8 km. uzaklıkta olup, Küçükköy ve Murateli gibi merkeze en yakın köylerden biridir. Topoğrafik açıdan yamaçta konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir. 146 m rakımda olan Mutlu; Murateli gibi jeolojik açıdan düşük riskli alanda yer almaktadır. Ayrıca ikinci, üçüncü, dördüncü, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında, kuru marjinal tarım alanı, kuru mutlak tarım alanı ve dikili zeytinlikler bulunduğu; ayrıca yerleşimin de yine dikili zeytinliklerin içinde konumlandığı görülmektedir. Kuruluş tarihi bilinmeyen Mutlu’da temel geçim kaynakları; küçükbaş hayvancılık, zeytincilik ve turizmdir. Geleneksel dokuya sahip köyde ayrıca zeytinyağı fabrikası ile konaklama tesisi bulunmaktadır.
Odaburnu
Odaburnu Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 23 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan bir yamaç yerleşimi özelliği göstermektedir ve dikili zeytinliklerin çevresine kurulmuş eğilimli arazi yapısından dolayı dağınık yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir. 150 m rakımda konumlanan Odaburnu; jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Kuruluş tarihi bilinmeyen Odaburnu’nda küçükbaş hayvancılıkla, tarımla ve zeytincilikle uğraşılmakta olup; bamya da üretilmektedir. Yerleşim, geleneksel dokusuyla dikkat çekmektedir.
Tıfıllar
Tıfıllar
Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 21 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan yamaç ve
tepe dokularında konumlanmıştır ve toplu yerleşme tipi örneği göstermektedir.
Kaz Dağları ve Lesbos Adası’nın panoramik görüntüsüne sahip ve rakımı 300 m
olan Tıfıllar; jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, ikinci, üçüncü,
altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki
arazi kullanım dağılımına bakıldığında, kuru marjinal tarım alanı, kuru mutlak
tarım alanı ve dikili zeytinlikler bulunduğu görülmekte;
Türközü
Türközü Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 18 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan boyun (Birbirine ters yönde açılmış iki akarsu vadisinin en yüksek iki doruk arasındaki alanın en alçak yerine boyun denir. Buralara bel ya da geçit de denir) yerleşimi özelliği göstermektedir ve toplu yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir. 125 m rakımda konumlanan Türközü; jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında; kuru mutlak tarım alanı, mera alanı ve dikili zeytinlikler bulunduğu görülmektedir. Kuruluş tarihi bilinmeyen ancak özellikli yapılara sahip olan Türközü’nde temel geçim kaynakları; hayvancılık, tarım ve zeytinciliktir.
Üçkabaağaç
Üçkabaağaç Köyü, Ayvalık ilçe merkezine 22 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan yamaç ve geçitte konumlanmıştır. Ormanlık alanlar eğimli olduğu için düz alanlara göre daha dağınık yerleşme örneği göstermektedir. Rakımı 103 m olan Üçkabaağaç; jeolojik açıdan risksiz alanda bulunurken, dördüncü, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Ayrıca köyün içerisinden geçen Bahçe Deresi, yerleşimi aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında; orman alanı, kuru marjinal tarım alanı, kuru marjinal tarım alanı, mera alanı ve dikili zeytinlikler bulunduğu görülmektedir. Kuruluş tarihi Kurtuluş Savaşı’ndan önceye dayanan Üçkabaağaç’ın yedi haneyle kurulmuş olduğu bilinmektedir. Köyün temel geçim kaynakları, hayvancılık, tarım ve zeytincilik olup; ürünlerden incir ve badem sezonluk elde edilmektedir. Yerleşimin yakınında bulunan baraj, dışarıdan ziyaretçilerin piknik yapmak, balık tutmak ve manzarayı izlemek için gelmelerine; dolayısıyla turizm dinamiğinin oluşmasına olanak sunmaktadır.
Yeniköy
Yeniköy, Ayvalık ilçe merkezine 22 km. uzaklıkta olup, topoğrafik açıdan yamaç yerleşimi özelliği göstermektedir ve toplu yerleşme tipolojisi dikkat çekmektedir. 120 m rakımda bulunan Yeniköy; jeolojik açıdan riskli alanda bulunmaktadır. Ayrıca üçüncü, altıncı ve yedinci sınıf toprak tipine sahiptir. Köyün yerleşim alanı dışındaki arazi kullanım dağılımına bakıldığında; kuru marjinal tarım alanı, kuru mutlak tarım alanı ve mera alanının bulunduğu; ayrıca de yerleşimin dikili zeytinliklerin içinde konumlandığı görülmektedir. Yeniköy, diğer köylere oranla zeytinliklere en yakın yerleşimdir. Kuruluş tarihi bilinmeyen Yeniköy’de temel geçim kaynakları hayvancılık, tarım ve zeytinciliktir.
Ekonomik Yapı
Ayvalık
köylerinin ekonomik yapısı, sektörler ve kırsal üretim çeşitleri üzerinden
değerlendirilebilir. Köylerde tarım, turizm, sanayi ve madencilik sektörlerinin
öne çıktığı; kırsal üretimde ise çeşitli meyve ve sebze ürünlerinin ekimi ve
hasatı yapıldığı; yoğunlukla zeytinciliğin, az da olsa arıcılık, balıkçılık
gibi faaliyet alanlarının var olduğu görülmektedir. Ayvalık köylerinde tarımsal
üretim kapsamında en yaygın olarak yapılan faaliyet zeytinciliktir. Ürün
niteliği, kalitesi ve pazardaki hakimliğiyle birlikte zeytincilik, ekonomik
anlamda Ayvalık’ın en önemli girdilerindendir. 19. yüzyılın ikinci yarısından
bugüne üretimi artarak devam eden zeytin ve zeytinyağı, Ayvalık’ın marka
ögelerinden biridir. Bir kırsal miras olarak nitelendirilebilecek zeytin ve
zeytincilik, Ayvalık’ın tüm köylerinin uğraş alanıdır. Diğer yandan geçimlik(kendi
tüketimi için) ve kâr amaçlı olmak üzere iki farklı yaklaşımla
değerlendirilebilmekte ve her köyde bu yaklaşım birbirinden farklılık
gösterebilmektedir. Akçapınar, Bağyüzü, Karaayıt, Murateli, Üçkabaağaç
köylerinde hem geçimlik hem de ticaret amacıyla zeytincilik yapılırken;
Beşiktepe, Bulutçeşme, Çakmak, Çamoba, Hacıveliler, Kırcalar, Küçükköy, Mutlu,
Odaburnu, Tıfıllar, Türközü ve Yeniköy’de ise yoğunlukla geçimlik zeytincilik
yapılmaktadır. Bu 17 köy arasında zeytincilik alanında en öne çıkan ise Bağyüzü
Köyü’dür, çünkü köy halkı, çam fıstığından elde ettikleri geliri zeytine yatırmaktadır.
Bu sebeple Akçapınar, Çamoba, Tıfıllar ve Odaburnu köylerindeki pek çok arazi
Bağyüzü köylülerine aittir. Tam karşıt bir örnek olarak Odaburnu Köyü ise,
zeytin verimliliği en yüksek köy olmasına rağmen zeytincilik faaliyetinden en
düşük gelir elde eden köydür; köy halkı yerleşimdeki zeytinliklerde işçi olarak
çalışmaktadırlar.
Murateli ve
Mutlu köyleri, neredeyse tamamen zeytinlik alan içerisinde konumlu, köyler
arasında zeytinlik alan sahipliliği en yüksek iki köydür. Bundan dolayı
Murateli Köyü’nde gelir getirici faaliyet olarak yalnızca zeytincilikle
uğraşılmaktadır. Civar köyler Kırcalar, Türközü ve Yeniköy’de de zeytinlik alan
varlığı yer yer kesintiye uğrasa da dikkat çekici orandadır. Ancak İzmir sınırına
doğru gidildikçe köylerin zeytinlik alan sahipliliği de azalmaktadır. Buna
rağmen her köyde zeytinciliğin başat üretim faaliyeti olduğu, yaşayanların
büyük kısmının kendi köylerinde ya da başka köylerde bu alanda çalıştığı veya
istihdam edildiği söylenmelidir.
Kırsal alanda kurulu zeytincilik işletmeleri incelendiğinde, bu işletmelerin çoğunlukla Beşiktepe, Küçükköy ve Üçkabaağaç köylerinde veya yakın çevrelerinde yer seçtiği görülmektedir.
Ayvalık Köylerindeki Faaliyetler
Ayvalık köylerinde yaşayan halk, zeytin dışında sebze-meyve ekimi de gerçekleştirmektedir. Köylerde ekilen başat ürünler; bamya, incir, badem, buğday, dolmalık fıstık, üzüm, mantar ve pamuktur. Üzüm meyve olarak tüketiminin dışında pekmez ve şarap üretimi için de kullanılmaktadır. İncir ve badem daha çok Üçkabaağaç’ta üretilirken, buğday ve pamuk üretimi ise Çakmak ve yine Üçkabaağaç köylerinde yapılmaktadır. Akçapınar Köyü, özel bir tür mantar[194] yetiştirmesiyle dikkat çekmektedir. Diğer yandan Bağyüzü Köyü, diğer köylerle karşılaştırıldığında en fazla ürün çeşidi üreten köydür. Dolmalık fıstık üretiminde uzmanlaşmış olan köy, İtalya’ya, Portekiz’e, İspanya’a, Almanya’ya ve hatta Dubai’ye dahi fıstığın[195] ihracatını yapmaktadır. Adını üzüm bağlarından alan Bağyüzü Köyü’nün diğer uzmanlaştığı ürün ise üzümdür[196]. Ancak hala pekmez ve Kozak şarabı üretimine devam edilmektedir. Bağyüzü Köyü sakinleri seyrek de olsa sebze yetiştirmekte, bahçelerindeki meyve ağaçlarından badem, ceviz, nar, ayva gibi meyveler elde etmektedirler. Değinilmesi gerekli diğer bir ürün ise, Küçükköy’de faaliyet alanı bulan lavantadır[197].
Ayvalık köylerinin bir diğer ekonomik faaliyeti ise hayvancılıktır. Çakmak, Kırcalar ve Küçükköy’de öne çıksa da 17 köyün tamamında küçükbaş hayvancılık yapıldığı; büyükbaş hayvancılığın ise başta Çakmak olmak üzere, Bağyüzü, Beşiktepe, Bulutçeşme, Çamoba, Kırcalar ve Odaburnu’nda yapıldığı bilinmektedir. Küçükköy, küçükbaş hayvan sayısının ve en geniş mera alanının bulunduğu yerdir. Bağyüzü Köyü ise en az küçükbaş hayvan sayısına sahip olup, köyde hiç mera alanı bulunmamaktadır. Kırcalar Köyü’nde küçükbaş hayvan sayısı 3’üncü sırada yer almasına karşın köy, mera sahipliliğinde en son sıralardadır. Ayrıca Karaayıt Köyü’ne 2 km. uzaklıkta kurulan maden alanı, çevre köylerin de kullanmakta olduğu mera alanını kapatması nedeniyle çevre köylerdeki hayvancılığı olumsuz yönde etkilemiştir. Çakmak ve Odaburnu köylerinde ise küçükbaş hayvancılığın yanı sıra büyükbaş hayvancılık da yapılmaktadır. Buradan elde edilen hayvansal ürünler, kasap ve mandıralara satılmaktadır. Ayvalık’ta ayrıca arıcılıkla da uğraşılmaktadır. Eskiden Ayvalık köylerinde çok yaygın olan arıcılık günümüzde sadece Bağyüzü Köyü’nde yapılmaktadır.
Madencilik, daha çok Bağyüzü Köyü’nde öne çıkan bir faaliyet olsa da Akçapınar, Çakmak, Çamoba ve Karaayıt köylerinde de gerçekleştirilmektedir. Karaayıt’a bağlı 170 dönümlük mera sahasının 105 dönümünde bugün bir demir madeni işletilmektedir. Madenin yakınında bulunan Beşiktepe, Bulutçeşme Türközü, Yeniköy ve Mutlu köylerinin içme sularında ve toprakta maden işletmesinden kaynaklı arsenik ve ağır metal bulunduğu resmi makamlarca tespit edilmiştir. Bağyüzü Köyü’nün bir diğer özelliği de köyde ‘Kozak taşı’ olarak da bilinen granit taşının çıkartılıyor oluşudur. Ekonomik değeri yüksek olan bu taşın işlenmesi için Bergama bölgesinde 50’ye yakın taş fabrikası kurulmuştur. Granit taşı sokaklarda döşeme taşı olarak kullanılmaktadır.
Turizm, Ayvalık köylerinden sadece Küçükköy ve Mutlu Köyü’nde önemli bir faaliyettir. Akçapınar, Karaayıt, Bağyüzü ve Çakmak köylerinin her ne kadar turizm potansiyeline sahip olduğu vurgulansa da sektör daha çok Ayvalık ilçe merkezinde yoğunlaşmaktadır. Bu sebeple köylerden, turizmin canlı olduğu Ayvalık merkezine, Altınova’ya ve Sarımsaklı’ya günlük iş göçü gerçekleşmektedir. Köylerde küçük esnaflık da yaygın olarak yapılmaktadır.
ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI
Oleaceae familyasından olan zeytinin, adının kökeni Yunanca elaia, Latince olea’dan gelir. Boyu 2- 10 metre arasında değişen ancak 15-20 metreye kadar da çıkabilen bir bitkidir. Meyveleri önceleri yeşilken Ekim-Kasım aylarında morarıp olgunlaşır. Genellikle 300-400 yıl gibi uzun ömürlü bir ağaç olan zeytinin 2000 yıl yaşayanları olması, kuraklıktan etkilenmeyen bir bitki olmasındandır. Güneş gören killi toprakta iyi yetişen zeytin, fakir toprağa da dayanabilmektedir. Oleacea familyasının, olea cinsinin otuz türünden biri olan olea europe’nın iki alt türü bulunmaktadır: Olea europea oleaster[198] ve olea europea sativa[199]. Zeytin, milattan on bin yıl öncesine kadar Doğu Akdeniz havzasının doğal bitki örtüsü sayılmaktadır. Ancak son araştırmalar kesin olmamakla birlikte zeytinin, milattan önce yaklaşık 12 bin yıl öncesinde Akdeniz’in batısındaki varlığına dair ele geçen fosillerin yabani zeytin dalları olduğunu destekleyen verileri sunmaktadır. Bitkinin Türkçe adının kökeni, Semitik orijinali olan zayit kelimesinden gelmektedir. Zeytinyağının ismi de benzer şekilde Semitik orjinali olan ulu isminden türetilmiştir. Zeytin ağacının anavatanı Güney Ön Asya olarak kabul edilmektedir. Bölge, günümüzde Doğu Akdeniz ile ülkemiz sınırları içerisindeki Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş dolayları olarak kabul edilir. Gen merkezi konusunda çeşitli görüşler bildirilmesine rağmen Olea europea’nın asıl yurdunun Güneydoğu Anadolu özellikle Mardin, Maraş ve Hatay arasında kalan bölge olması güçlü bir olasılık olarak görülmektedir. Bir diğer görüş de üçüncü binin ikinci yarısından beri yetiştirildiği Suriye’nin, zeytinin anavatanı olduğu şeklindedir. Zeytin’in, MÖ 4000’lerde, ilk kez Samiler tarafından ıslah edildiği ve bir kültür bitkisi haline getirildiği düşünülmektedir. Bu nedenle en erken kullanımının da bu coğrafyada olması doğal bir sonuçtur.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 28
Kasım 2019’da zeytin ağacını Somut Olmayan Kültürel Miras listesine ekledi ve 26
Kasım gününü ‘Dünya Zeytin Günü’ olarak ilan etti.
Akdeniz
Coğrafyasında Zeytin
Anadolu’nun eski uygarlıklarından Hititler’inde zeytin yetiştirdiği bilinmektedir. Zeytinyağı imalatının yapıldığı ise arkeolojik buluntular ve yazılı belgeler ışığında tespit edilmiştir. Ancak ne kadar üretim yapıldığına dair yeterli veri bulunmamaktadır. Zeytinin diğer kullanımlarının yanı sıra Mezopotamya kaynaklarında ve Hitit metinlerinde zeytinyağının kozmetik kullanımına ait belgeler bulunmaktadır. Hitit metinlerinde zeytin hem kendi başına hem de içinde yağların geçtiği bölümlerde sıkça geçmektedir. Bir Hitit metni zeytinin Hititler için önemini vurgular niteliktedir ‘Nasıl zeytinin kalbinde yağ bulunuyorsa, Ana tanrıçanın da Hatti ülkesinin kralını, kraliçesini prenslerini ve insanlarını kalbinde ve ruhunda arkadaşça bulundurmasını dilemektedir’. Eski Mısır uygarlığında zeytin ağacının MÖ 1600’lerde Nil Deltası’nda ekilmeye başlandığı ileri sürülmektedir. Ancak bazı görüşlere göre de Mısır’ın zeytinyağı üretimini daha önce bildiği düşünülmektedir. Bu görüş, MÖ 2500 yıllarına tarihlenen Sakkarah Piramidi’nde bulunan zeytin sıkma aleti ile arkeolojik olarak desteklenmiştir. Zeytin ağacına birçok kültürde olduğu gibi Eski Mısır’da da kutsal bir yer verilmişti. Firavun III. Ramses’in Güneş Tanrısı Ra için yaptırmış olduğu tapınağın aydınlatılmasında ışık kaynağı olarak kullanılacak zeytinyağı için, özel zeytinlikler kurdurduğu bilinmektedir.
Antik Çağ Yunan ve
Roma Dünyasında Zeytin
MÖ 3000’lerde Girit’te kaya oyukları veya taş havanlarda tanelerin kırılıp sıkılması ile başlayan yöntemlerle ilkel zeytinyağcılık gelişmiştir. MÖ 1700’lerde taş silindirlerin kullanılmaya başlamasıyla zeytinyağı üretimi daha da önem kazanmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda ele geçen amforaların üzerlerindeki zeytin dalları ve yıldız biçimli çiçek resimleri ya da Mısır ile olan ticaret nedeniyle hiyeroglif yazıyla ‘zeytin’ yazılması, Girit’in hem iç tüketimi hem de dışa satışı hakkında bilgi vermektedir. Girit halkının zeytinyağına dayanan ekonomisi onu zenginleştirmiş ancak savaş durumunda da zor durumda kalması sonucunu doğurmuştur. Antik Yunan mitolojisine göre tanrıların armağanı olan üç şey olmadan Yunan mutfağı düşünülemezdi: Tahıl, şarap ve zeytin. Tahıl, tanrıça Demeter’in; Şarap, tanrı Dionysos’un ve zeytin, tanrıça Athena’nın insanlara armağanıydı. Antik Yunan’da Athena[200] olarak bilinen tanrıçanın sembolleri arasında zeytin dalı bulunmaktadır.
Resim 11-11 İnsanlara zeytini armağan eden Athena’nın simgesi kukumav kuşu ve zeytin dalı sikkenin önyüzünde, Athena ise arka yüzünde darp edilmiştir. Atina tetradrahmisi M.Ö. 480-420, Lyon Museum.
Antik Yunan’da zeytin yetiştiriciliğinin Arkaik Çağın başına kadar etkin rol oynamadığı bilinmektedir. Ancak Arkaik Çağın ortalarından itibaren üretimi özellikle Attika’da çok artmıştı. Bu artış Klasik ve Helenistik dönemde de devam etmiştir. Zeytin yetiştiriciliğinin Roma’ya girmesi ise Güney İtalya’daki Yunan Kolonileri aracılığı ile olmuştur. Bu vesile ile Roma MÖ 1. yüzyıldan itibaren zeytin ihracatına başlamıştır. Zeytin üretimine ilişkin ilk elden bilgi aktaran temel kaynaklar Ksenophon ve Theoprastos olmuştur. Ksenophon zeytin ekimi ve aşılama gibi konularda bilgi aktarırken Theoprastos ise yine zeytinin üretiminden, uzun süre verim alınması için yapılması gereken budama, çapalama, gübreleme gibi bakımlardan bahsetmektedir. Theoprastos’un aktardığı bir diğer önemli bilgi de zeytin ağacının iki yüzyıl yaşayabildiğidir. Antik Çağın güçlü siyaset adamı Solon’un (MÖ 639-559) yasaları arasında zeytin ağacının korunması ile ilgili yasa da vardır. Bu yasa dünyada ilk zeytin ağacı koruma yasasıdır. Yasa kapsamında her zeytinlikte yılda ikiden fazla ağaç kesilmesi yasaktı. Ayrıca Solon zeytinyağı dışında tüm tarım ürünlerinin ihracatını yasaklatmıştır.
Ayvalık’ta Zeytin ve Zeytinyağı İşi
Yapan Aileler
Ayvalık yüzyıldır zeytin yetiştirilen bir bölge olmuştur. Bölge delice adı verilen yabani bir zeytin ağacı ile doludur. Zaman içerisinde bu yabani zeytin ağaçları aşılanarak dayanıklı ve verimli zeytin üretimi mümkün olmuştur. Ayvalık yöresinde hemen herkes zeytin üretirken bazı aileler bu işi büyütmüşlerdir. Midilli’den Ayvalık’a göç eden Komili, Sönmez ve Madra aileleri zeytincilik, zeytinyağı, sabun imalatıyla ve ticareti ile uğraşan önemli ailelerdir. Komili (1878), Madra (1914) ve Kırlangıç (1953) zeytin ürünlerinde lezzet ve kaliteyi birleştirerek Ayvalık’ın en önemli girişimcileri olmuşlardır.
Madra Ailesi
![]() |
Sezai Madra |
Şevket Osman (Karaca) Ayvalık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı yapmıştır. Sezai Madra ile ortaklığından sonra kendi adına zeytinyağı ve sabun imalatı yapmıştır. 1929-1942 yılları arasında Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Üçüncü kişi olan Nedim İnce ise bir süre ticaret yaptıktan sonra zeytinyağı üreticisi olarak hayatını sürdürmüştür.
Mustafa Kemal tarafından muhtemelen Samsun yolunda Bandırma vapurunda Sezai Ömer Madra’ya yazılmış birinci mektup (17 Mayıs 1919):
’17 Mayıs 1335(1919)
Azizim Sezai Bey,
Memuren Anadolu’ya hareket
ediyorum. Nezd-i alinizde (sizde bulunan) emanete ait senedi valideme terk
ettim. Avdetinizde emanetle senedin mübadelesi için Vasıf bey biraderimize rica
ettim.
Gözlerinizden öperim.
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişi
Mirliva Mustafa Kemal (imza)
Zat-ı alinizce mebhus (bahsi
geçen) emanetin bir müddet daha muhafazasında emniyetli bir surette faide memul
ise (fayda bekleniyorsa) o suret de caiz olur.
(imza) Mustafa Kemal’
Resim 11-12 Mustafa Kemal’in gönderdiği 17 Mayıs 1919 tarihli mektup.
Mektup zarfına bakıldığında mektupların posta yoluyla değil elden ulaştığı
anlaşılıyor. Mektupta adı geçen Vasıf Bey, Kurtuluş Savaşı günlerine Kara Vasıf
olarak bilinen kişidir. Kara Vasıf Sivas Kongresi’nde delege, Birinci Meclis’te
Sivas Milletvekilidir.
’19 Haziran 38 (1922)
Muhterem Sezai Beyefendi
Validemle gönderdiğiniz mektubu ve
melfuf (ilişikteki) hesap pusulasını aldım. Üç sene zarfında valideme
gösterdiğiniz uluvv-i insaniyet ve muavenet ve tafsilatına muttali oldum. Çok
teşekkür ederim. Nezdinizde mahfuz bulunan iki bin liradan bir müddet daha
İstanbul’da kalmak mecburiyetinde bulunan hemşirem Makbule Hanım’la halam
vesair bazı akrabanın maişetlerine medar olmak (geçimlerini sağlamak) üzere
temmuz ibtidasından itibaren hemşirem Makbule Hanım’a mahiyye (aylık) yüz lira
vermenizi rica ederim. Selam ve ihtimaratımı (saygılarımı) takdim ederim
efendim.
Mustafa Kemal (imza)’
Resim 11-13 Mustafa Kemal tarafından gönderilen 19 Haziran 1922 tarihli mektup.
Bu mektuptan iki ay sonra Sezai Ömer Bey ve İzmir Milletvekili Yunus Nadi[202] Bey, müşterek dostları Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’da ziyaret etmek isterler ve randevu taleplerini 19 Ağustos 1922’de bir mektup ile iletirler. Ancak Mustafa Kemal Garp Cephesi’ndedir. Verdiği yanıtta bir hafta sonra Ankara’ya döneceğini ve görüşmekten memnün olacağını yazar. Bu görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmiyor ancak bu mektubun yazılışından dört gün sonra 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz başlar.
Madra zeytinyağları 1930’larda Rusya ve İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ihracat yapmaktadır. Sezai Ömer Madra’nın 1959 başında ölümünden ve İstanbul Zincirlikuyu’ya defin edilmesinin ardından işin idaresini oğlu Cem devir alır. Cem Madra’nın son eşi ve oğulları Salih ile Sezai Madra’nın annesi Aysel Bosna, Sabancılarla ortak olarak Bossa’yı kuran Salih Bosna’nın kızıdır. Cem Madra’nın ilk evliliğinde olan oğlu Ömer Madra’da akademisyen, yazar ve Açık Radyo Genel Yayın Yönetmenidir. Sezai Ömer Madra ürünleri kalitesiyle dönemin ünlü markası olmaya devam eder. 1980’den itibaren torunlar Salih ve Sezai işi devir aldılar ve Zeytinyağı şirketinin 1996 yılında Kırlangıç şirketine satılmasından ardından modern zeytin sıkma tesislerinde Z markasıyla özel zeytinyağı üretmeye başladılar.
Sezai Ömer Madra’nın kızı Sevim Hanım, Dışişleri Bakanlığı’nda görevli Necdet Kent ile evlendi. Çiftin oğulları Muhtar Kent Coca Cola CEO’luğu ve Yönetim Kurulu Başkanlığı’na kadar yükseldi. Necdet Kent Marsilya Başkonsolosu iken, 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa'daki 70 Yahudi vatandaşına Türkiye Cumhuriyeti pasaportu çıkartarak, Alman faşizminin pençesinden kurtarmıştı. Bu nedenle de ‘Türk Oskar Schindler’ olarak anılıyor. Muhtar Kent Ayvalık'ta zeytinliğinden elde ettiği yağları, hobi olarak ‘Kontes’ markası ile şişeliyor.
Sezai Ömer Madra’nın 6 çocuğundan bir diğeri de kızı Piraye hanımdı. İş
Bankası yöneticilerinden Halis Kaynar ile evlendi. Dört çocukları oldu.
İkizlerinden biri Şerif Kaynar’dır.
Komili Ailesi
Ülkemizde 100’lü yaşlarını geçmiş bugün faaliyetine devam eden üç marka vardır. Kurukahveci Mehmet Efendi kahve sektörünün en tanınmış markasıdır ve 133 yaşındadır. Komili de zeytinyağı sektörünün en bilinen, en büyük ve en eski markasıdır; 132 yaşında. Üçüncü sırayı da 115 yaşındaki Hacı Şakir alır.
Midilli’nin Yera köyünden Hasan Efendi sahibi olduğu ağaçların bakımı
için sıklıkla gittiği Komi köyü nedeniyle Komili Hasan diye bilinirdi. Hasan
Efendi’nin lakabı önce 1878 yılında Midilli’de kurduğu Dizdarzade Komili Hasan
ve Oğulları adlı şirkete, daha sonra Türkiye’de sektörün öncüsü şirketinin
adına ilham kaynağı oldu. Hasan Efendi okur yazar ve içinde yaşadığı topluma
karşı duyarlı bir kişilikti. 1893 yılında Midilli’de zeytinle ilgili yapılan
ihalede ortaya konan usulsüzlükleri Osmanlı Sarayı’na bildiren o olmuştu. Bu
nitelikleri, mutasarrıf Nağmi Bey tarafından köyünde Nahiye müdürü yapılmasını
sağladı. Öte yandan ürettiği zeytinyağı Osmanlı saraylarına gönderilir olmuştu.
Balkan Savaşları öncesinde adadaki Yunan çetelerinin bölgede Müslümanları baskı
altında tutma gayretleri içinde Hasan Efendi de bir suikast sonucu hayatını
yitirdi. Ancak hayatını kaybettiği yıla değin sürdürdüğü ticari faaliyetler
sayesinde oğullarına 47 bin zeytin ağacı bırakmayı başardı.
Resim 11-14 Hüseyin Komili, Midilli’deki fabrikası önünde, 1900’lerin başı.
Hasan Efendi’nin oğlu Ali ve kardeşleri 12 Ekim 1923 tarihinde aileleriyle birlikte yedi saat süren zorlu bir yolculuktan sonra mübadele ile Ayvalık’a gelir ve Midilli’de başlayan zeytinyağı serüveni Ayvalık’ta devam eder. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan 1925 tarihli bir belgeye ‘Midilli’nin Yere Nahiyesi Üsküplü Köyünden gelip, Balıkesir Ayvalık Kazasına yerleşen, tüccar, ziraatçı, fabrikatör Hasan Komili Çocukları Mustafa, Ali, Hüseyin ve Abdi.’ den bahseder. Midilli’den birçok başka aile de onlar gibi Ayvalık’a yerleşmiş, bunların içinden Sözmez ve Madra aileleri de onlar gibi ilçenin ticaret hayatına renk katmıştı.
Mustafa Bey’in oğulları Salih ve Necmi, ailenin ticaret mirasını sürdürdü. 1942’de anneleri Lütfiye Hanım’ı kaybeden kardeşler 1947’de de ortaklıklarına son verme kararı aldılar. Necmi Komili firmayı gelecek kuşaklara taşıyan isim oldu. 1960’a gelindiğinde günlük zeytinyağı üretimi elli ton gibi çarpıcı bir rakama ulaşmıştı. Bu performansla dünyanın en büyük zeytinyağı alıcılarından olan İtalyan Mazonni’nin beşinci tedarikçisi Komili oldu. 1970’li yıllarda Türkiye’nin ilk rafinasyon tesisini kurdu. 1980’li yıllarda Ayvalık’ta tüm üretim üniteleri en yeni teknik ile modernize edilmişti. Halis Komili, Necmi Komili’nin oğludur. 1992 yılında Unilever çatısı altına giren bu değerli zeytinyağı markası, faaliyetlerini Türkiye’nin en köklü zeytinyağı markalarından olan Sezai Ömer Madra (1914) ve Kırlangıç (1953) ile sürdüren, Anadolu Grubu bünyesinde yer alan, Ana Gıda firmasına 2008 yılında devredilmiştir. 2017 yılında ise Anadolu grubu yağ işinden çıkarak 3 değerli markayı (Komili, Madra, Kırlangıç) Amerikan Bunge şirketine sattı.
Kırlangıç Ailesi
Midilli mübadili Hasan Ağa, lakabı olan ‘Kırlangıç’ sözcüğünün torunu Cumhur Sevinç Özer tarafından 1953’te Akhisar’da zeytinyağı markası olarak tescilleneceğini bilemezdi. Aile yüz yıl öncesine dayanan ve Ayvalık’ta Sezai Ömer Madra’yla birlikte başlayan zeytinyağı üreticiliğini Manisa’nın zeytiniyle ünlü Akhisar ilçesinde sürdürürken büyük bir değişimin de temelleri atıldı. 1958 yılında Uluslararası Milano Fuarı’na giden Cumhur Sevinç Özer, ilk kez orada gördüğü zeytin yıkama makineleri ve santrifüj sistemlerini Türkiye’ye getirerek zeytinyağı üretimine farklı bir anlayış getirdi.
Resim 11-15 Günümüzde Kültür Merkezine dönüştürülen Kırlangıç tesisleri
Daha sonra üretim merkezini Ayvalık’a taşımaya karar verdi ve zamanının en modern tesisini orada kurdu. Türkiye ilk kez Kırlangıç’ın 18 kg’lık ambalaj tenekelerinin üzerinde 0,6–0,7 dizyem ibarelerini gördü. Bugün Kırlangıç Yağhanesi olarak bilinen yer, aslında Dr. Fazıl Doğan’a aitti ve 1942 yılında pirina fabrikası olarak sarımsak taşından inşa edildi. 5 bin 400 metrekare kapalı hacme sahip olan bina, daha sonra sabunhane ve zeytinyağı dolum tesisi olarak kullanıldı. Kırlangıç Zeytinyağı Fabrikası olarak kullanılmaya başlandıktan sonra da bazı ek binalar eklendi. Bina ve arazi 1976’da kuruluşta küçük hisse sahibi olan Türk Petrol tarafından satın alındı. Şirket 1991'de Kırlangıç'ın tamamına sahip oldu. Üretime devam eden tesis, 1990’lı yıllarda Sezai Ömer Madra markasıyla aynı çatı altına girdi.
On kilometrelik sahil şeridini kapsayan Ayvalık
Bulut Kapısı kentsel dönüşüm projesi kapsamında, 2002 yılında Ayvalık
Belediyesi tarafından satın alınan 20 bin metrekarelik eski Kırlangıç yağhanesi,
halen Ayvalık’ı kentsel kimliğine katkıda bulunmak üzere yeniden yapılandırıldı.
Tesis 2005 yılından bu yana boştu.
Diğer Zeytinyağı ve Sabun Üreticileri
Üç firma haricinde Ayvalık’ta zeytin, zeytinyağı ve sabun imalatı yapan ya da yapmış markalar:- Emin Soner Yağhanesinin yerinde günümüzde Otel Pehtaşlı binası bulunmaktadır. Yağhanenin Sabunhanesi ise günümüzde Sızma Han butik oteli olarak hizmet vermektedir.
- Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Pehlivanoğlu Marketin yerinde eskiden Erman Sabunhanesi vardı.
- Ayvalık’ta sahilde Gümrük caddesinde artık olmayan fabrikalardan biri olan Emin Kantarcı Yağhanesi, Rum asıllı bir aileye aitti ve yapı mübadeleden sonra Kantarcı ailesine verilmişti.
- Fevzi Paşa Mahallesi, Gümrük Caddesi’nde yer alan Erdoğan Cömert Yağhanesi, 1981 yılında kapanmıştır.
- Dalgıçoğlu Yağhanesi, 2005 yılına kadar üretimde kalmış bu yıldan itibaren perakende butiğe yönelik çalışmaktadır.
- Ayvalık Kaymakamlık binasının yanında yer alan Ertemler Yağhanesi, işlevini İzmir-Çanakkale yolu üzerindeki fabrika binasında sürdürmektedir.
- Küçükköy Beldesi’nde, taş baskı ile üretim yapan Yazıcı Yağhanesi 1986 yılında üretimi sonlandırmıştır.
Mustafa Sönmez yağhane ve sabunhanesi
Günümüzde Mustafa Sönmez’in oğlu İlker Sönmez’e ait olan ve bacası halen ayakta olan sahildeki beyaz bina, inşaat malzemeleri satan bir işletme tarafından kullanılıyor. Mustafa Sönmez Yağhanesi 2005 yılından beri tamamen kapalı ve metruk bir halde geleceğini bekliyor.
Resim 11-16 Mustafa Sönmez Yağhane ve
Sabunhanesi
Fazıl Doğan, Midilli’li bir ailenin oğlu olarak tıp eğitimi için İstanbul’a gitti ve 1921 yılında hekim olarak mezun oldu. Kurtuluş Savaşı sürecinde Kuvayı Milliye’ye katıldı. Savaştan sonra birçok hemşerisi gibi Midilli’ye dönmeyip Ayvalık’a yerleşti. 18 Ekim 1923 tarihli Akşam gazetesinde Midilli’den gelen ilk mübadil kafilesini karşılayanların arasında Dr. Fazıl Bey’in de bulunduğunu ve gelenlerin ilk sağlık kontrolünü yaptığını yazıyor. Doğan, Millî Mücadele sırasında gösterdiği başarı ve cesaretten dolayı İş Bankasından teşvik kredisi aldı ve pirina fabrikası ve sabunhane kurdu. Sürgündeki Afgan kralının kızı Hüsniye Hanım’la evlenip iki çocuk babası oldu. İş hayatı süresince asıl mesleği olan hekimliğe de bedelsiz olmak kaydıyla devam etti. Varisleri 1976 yılına kadar fabrikayı işletmeye devam etti. O yıl fabrika Türk Petrol’e daha sonra da Kırlangıç Zeytinyağlarına satıldı. Daha sonraki sahibinden dolayı Kırlangıç Fabrikası olarak bilinse de Fazıl Doğan’ın pirina fabrikası ve sabunhanesi olan yapının mülkiyeti bugün belediyeye ait. Tarihi bina Ayvalık Kültür ve Sanat Merkezi’ne dönüştürülme sürecinde.
Emin
Süner Yağhanesi
Emin Süner yağhanesi
Erman
Sabunhanesi
Mübadele sonrası Girit’ten Ayvalık’a göçen Nuri ve Cazim Erman kardeşler tarafından kuruldu ve Cazim Erman tarafından işletildi. Kimyager olan ve gerek Sezai Ömer Madra gerekse Mustafa Sönmez’in fabrikalarında çalışan Ali Erman tarafından yönetilen sabunhane binası günümüzde market olarak hizmet veriyor.
Resim 11-17 Erman Sabunhanesi
Hulusi
Zarplı Yağhanesi
Emin
Kantarcı Yağhanesi
19. yüzyıl sonlarında bir Rum iş adamı tarafından kurulduğu biliniyor. Mübadele sonrasında Midilli’den gelen Emin (Kantarcı) ve ortağı ‘İnce’ lakaplı Mehmet tarafından işletilmeye başlandı. Ayvalık’ta sahil şeridinde olmayan az sayıdaki tesisten biri olan yağhane, 1948’de ailenin ikinci kuşağı olan Ömer Faruk Kantarcı tarafından devralındı. Aile geleneği üçüncü kuşağın sektördeki temsilcisi ve zeytinyağı tadım uzmanı Ahmet Selim Kantarcı tarafından sürdürüldü. Yağhane 1995 yılında kapandı.
Şükrü Şensal tarafından 1940 yılında kurulan un değirmeni ve yağhanenin bulunduğu İnönü Caddesi’ndeki hanın kitabesinde, binanın 1888 yılında inşa edildiği yazıyor. Han vaktiyle Çanakkale-İzmir yolunun en iyi konaklama noktalarından biri olarak nam salmış. Un ve zeytinyağı fabrikası olarak çalışan değirmen 1970’li yıllardan itibaren sadece zeytinyağı üretmiş. Birkaç değişiklik yapılsa da 2005’e kadar taş kırma ve pres gibi geleneksel yöntemlerle üretime devam etti. Bu yıldan sonra tamamen modernize edilen yağhane ailenin kendine ait zeytinliklerden topladığı ürünü işleyerek işe devam etti. Günlük zeytin işleme kapasitesi 40 ton olan yağhane her yıl ilk iki ayı erken hasat olmak üzere tüm üretimini tüketiciye sunuyor. Tesis halen kurucusunun oğlu Ziya Şensal tarafından işletiliyor ve ailenin üçüncü kuşağından zeytinyağı tadım uzmanı olan Aydın Şensal’ın yönetiminde. Ziya Şensal, 26 yıl boyunca Ayvalık Ticaret Odası başkanlığı da yapmış, zeytin ve zeytinyağı konusundaki bilgeliğiyle tanınan biri. ISO 9001-2008 kalite yönetim sistemi ve ISO 22000-2005 gıda güvenliği yönetimi belgelerine sahip olan Ziya Şensal Yağhanesi’nde üretilen zeytinyağı, adını Altınova’daki zeytinin kalitesiyle ünlü Aktepe’den alan marka altında pazarlanıyor.
Sabuncugil
Resim 11-18 Sabuncugil Yağhanesi’nin
güncel durumu.
Gümüşlü
Eminzade Yağ ve Sabun Fabrikası
Selanik’ten Ayvalık’a 1924’teki nüfus mübadelesiyle gelen Çolak ailesi,
Gümüşlü markası ile dört kuşaktır zeytin, zeytinyağı ve zeytinyağı sabunu
üretimi yapıyor. Atatürk’ün isteği üzerine Ayvalık ile Gömeç ilçe sınırları
arasında yer alan Kaz Dağları’nın tam karşısı olan kuzey rüzgârlarının yoğun
estiği Gümüşlü denilen yöreye yerleştirilen aile, Yunanistan’dan Türkiye’ye
taşıdıkları kahyalık geleneğini zeytin sevgisi ile bütünleştirerek geleneksel
yöntemleri modern tekniklerle birleştirmiş. 1920’lerde Gümüşlü’ye yerleşen
aile, o bölgedeki zeytincilik ve zeytinyağı geleneğini üstlenmesi nedeniyle de
“Gümüşlü Kâhya” ismiyle anılır olmuş. Ayvalık yöresinin en kaliteli zeytinyağının
yapıldığı bölgelerden biri olan Gümüşlü’de kurulan ilk zeytinyağı fabrikasının
tarihi 1850’lere kadar uzanıyor. Sanayi devriminin ardından Yunanlılar
tarafından kurulan ilk zeytinyağı fabrikasının kurulduğu Gümüşlü’de, 1924’teki
mübadeleden sonra Türklerin kurduğu ikinci fabrika, Akdeniz’deki en büyük
ticarethanelerden biri olacak kadar büyümüş, Türkiye’deki temeli atılan ilk
sanayi tesislerinden biri. Cumhuriyet ile birlikte ise bölgenin en büyük
zeytin, zeytinyağı, sabunhane ve prina fabrikası haline gelmiş. Yunan asıllı Kâhya
Kosta’nın önerisiyle ilk zeytinyağı fabrikası Gümüşlü’de kurulmuş.
Resim 11-19 Ayvalık Çiçek adası karşısında Rumlardan kalma, terk edilmiş Gümüşlü zeytinyağı fabrikası harabesi.
Zeytinyağı
Fabrikalarının Konsolidasyonu
1972 yılında hazırlanan imar planında Ayvalık kent merkezinde yer alan zeytinyağı fabrikalarının kentin dışına taşınması belirtilmiştir. Ayrıca 1984 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Ayvalık’ta yapılan çalışmada Ayvalık Kent Merkezi’nde yer alan ve kirlenmeye neden olan işlevlerin kent dışına taşınması ve boşalacak olan bu yapılar ile bazı tarihi konut örneklerinin turizme yönelmesi önerilmiştir.
Komili zeytinyağı, 1995 yılında Komili ailesi tarafından dünyanın dev şirketlerinden Unilever'e satıldı. Unilever, Komili markası ile 13 yıl üretim yaptı. Anadolu Grubu ise Kırlangıç markası ile piyasada yer alıyordu. 2008'de Unilever, Komili’yi Anadolu Grubu'na sattı. Anadolu Grubu, 8 yıldan beri Komili, Kırlangıç ve Sezai Ömer Madra gibi sektörün güçlü 3 markası ile Türkiye’de pazarda lider konumundayken sahip olduğu zeytinyağı markalarını uluslararası Bunge şirketine sattı.
1875-1920 Yılları Arası Ayvalık Zeytinyağı İmalatçıları
- 1875 yılında 110 adet zeytinyağı fabrikası ve atölyesi vardı.
- 1884 yılında, Batı Anadolu’nun en büyük zeytinyağı üreticisi R. Hadkinson, 1500 sterlin değerinde makine ve araç ithali yaparak, Ayvalık’ta yağ üretme tesisi kurdu.
- 1894 yılı itibariyle 7 zeytinyağı ve fabrikası bulunmaktadır.
- 1889 yılı raporuna göre eskiden tek bir buharlı yağ presleme makinesinin olduğu Ayvalık’ta şimdi 9 adet vardır. 9 sene içerisinde artan ticaret ile birlikte ile birlikte 22 zeytinyağı fabrikası kurulmuştur (İzmir Ticaret Odası, 1988)
- 1905’te zeytin çekirdeğinden yağ çıkarmak üzere ilk fabrika kurulmuştur (İzmir Ticaret Odası)
- 1907 yılı itibariyle, 17 fabrika bulunmaktadır (Mutaf, 2003).
- 1909 yılında günde 90.000 kg yağ üreten 19 buharlı yağ fabrikası vardı (İzmir Ticaret Odası, 1988)
- 1910 -1920 arası zeytinyağı fabrikaların sayısı yirmiyi aşmıştır (İzmir Ticaret Odası Raporları, 1988)
1876 -1920 Tarihleri Arası Ayvalık Sabun, Pirina Fabrika ve Atölyelerinin Sayıları
- 1876 yılında 50 sabunhane vardır.
- 1894 yılında 26 sabunhane bulunur.
- 1907 yılı itibariyle, 15 sabunhane vardır.
- 1910 yılında 15’i büyük, diğerleri küçük olmak üzere birçok sabunhanede kaliteli sabunlar çıkartılmaktadır.
- 1910-1920 Pirina yağı çıkarmak üzere 3 pirina fabrikası kurulmuştur. 19. yüzyılın ilk yıllarında 30’dan çok sabunhane vardır.
Zeytinyağının Kalitesi Nasıl Anlaşılır?
Türkiye Zeytinyağı Üretimi ve
İhracatı
Türkiye’nin 2018 yılı sonu zeytinyağı ihracatı 65.000 ton dur. Son
beş yılın en yüksek rakamı olan 2018 ihracatı 2017 yılından %43 daha fazladır.
Türkiye’de 700 bin hektarlık zeytin alanları üzerinde 180 milyon zeytin ağacı
ile zeytin tarımı yapılmaktadır. 2016 yılında 170,000 ton zeytinyağı
üretilmiştir. 2017-2018 sezonu sonu tahmini 287.000 tondur. Türkiye’de 84
farklı tür zeytin ağacından üretim yapılmaktadır. Marmara Bölgesi zeytinlerini
toplayan Marmara birlik Kooperatifi Türkiye’nin en büyük zeytin ve zeytinyağı
şirketidir.
Resim 11-20 Türkiye zeytinyağı ihracatının yıllara göre dağılımı
Ayvalık 13.200 hektar araziye yayılmış 2,5 milyondan fazla zeytin ağacından bir milyon kiloya yakın zeytinyağı üretmektedir. Bölgenin yağ üretiminin %41,3’ünü Ayvalık karşılamaktadır. Ayvalık’ta 500 yaşın üzerinde yüzden fazla ağaç vardır. Ağaçlar delice denilen yabani zeytin ağacına aşılama ile üretilmiştir. Ticari üretim 1950’lerde başladı. Zeytin hasadının %80’i yağ için %20’si sofralık olarak kullanır. Ayvalık Türkiye’nin en büyük ikinci zeytin üretim alanıdır. Türkiye’nin zeytin üretim bölgeleri:
- Domat, Erkence Akhisar sofralık (3,000,000 ağaç),
- Ayvalık (2.500.000 ağaç),
- Çekiste-Bodrum (1,300,000 ağaç),
- Uslu Akhisar sofralık (900 000 ağaç),
- Çelebi İznik-Bursa sofralık (400,000 ağaç),
- Gemlik,
- İzmir Sofralık,
- Memecik, Memeli Bodrum-Ege Bölgesi.
Resim 11-22 Önemli zeytin üreticisi şehirlerin rekoltesi
Dünyada Zeytincilik
Zeytin dünyada 33 ülkede yetiştirilebilmektedir. Ekonomik anlamda daha çok Akdeniz'e kıyısı olan 16 ülkede yetiştirildiğini ifade etmek mümkündür. Dünyada İspanya, İtalya Yunanistan, Türkiye, Tunus, Portekiz ve Fas'ın öncelikli önemli zeytin üreticisi ülkeler olarak yer aldığı görülmektedir. Hem Avrupa Birliği üyesi hem de Akdeniz ülkesi olma özelliğini taşıyan İspanya, İtalya ve Yunanistan'ın dünya zeytinciliğinde özel bir konumu olduğu gibi zeytinciliğin bu ülkelerin tarımında da ayrı bir önemi olduğu görülmektedir.
Genel zeytincilik panoramasında, zeytin ürünlerinin her biri için Türkiye üretiminin, Avrupa Birliğinin önemli zeytin üreticisi ülkeleri ile birbirini izleyen düzeylerde oldukları görülmektedir. Hatta Türkiye'nin zeytinyağı ve sofralık zeytin üretimi dışındaki parametrelerde (ağaç sayısı, alan varlığı ve prina üretiminde) dördüncü sırada yer aldığı görülmektedir. Sofralık zeytin üretiminde dünya üretiminin %12,9'u ile ikinci sırada yer alabilirken, özellikle son yıllardaki olumsuzluklar nedeniyle zeytinyağı üretiminde ancak beşinci sırada yer alabilmektedir. Türkiye, dünya zeytinyağı üretiminin %4,5'i, tüketiminin %3,4'ü, ihracatının %5,2'si ile 5. ve 6. sırada bulunmaktadır. Öte yandan dünya sofralık zeytin üretiminin %12,9'unu, tüketiminin %10,5'ini, ithalatının %2,8'unu Türkiye'nin karşıladığı fakat, üretim ve tüketimde gösterdiği başarıyı ihracata gösteremediği görülmektedir.
Dünyada 37 ülkede ekonomik anlamda zeytin üretimi yapılmaktadır. 9,8 milyon hektar dünya zeytin üretim alanlarının %95’i Akdeniz bölgesinde yer aldığı görülmektedir. Yaklaşık 13 milyon ton olan dünya dane zeytin üretiminin %86’sı, altı tipik Akdeniz ülkesinde yoğunlaşmıştır. Sırasıyla, üretiminin %26’sı İspanya, %23’ü İtalya, %15’i Yunanistan, %9’u Türkiye, %8’i Tunus ve %5’i Fas tarafından sağlanmaktadır. Görüldüğü gibi Türkiye, ortalama 1 milyon tonu aşan dane zeytin üretimi ile dünyada üretici ülkeler arasında dördüncü sırada yer almaktadır.
1996-2000 yılları dünya zeytinyağı ticareti ortalama 2.458.900 ton dur. Üretimin %75’inin AB ülkelerinde gerçekleştiği dikkat çekmektedir. Dolayısıyla zeytinyağı arzına ve piyasasına AB ülkelerinin hâkim olduğu söylenebilir. Dünya üretiminin %33’ünü başta İspanya, %23’ünü İtalya, %17’sini Yunanistan karşılamaktadır. Türkiye'nin dünya zeytinyağı üretimindeki payı %5 olup Tunus’tan (%8) sonra beşinci sırada yer almaktadır. Üretimin büyük kısmı (%82) üretici ülkelerde tüketilmekte ancak %18’i ihraç edilmektedir. Dünya ihracatının %54’ünü gerçekleştiren AB’yi Tunus (%29) izlemekte, Türkiye %10’luk payla dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde ihracatçıların çoğu ihracatçı-sanayici özelliğindedir.
Dünya sofralık zeytin ticareti, 1996-2000 döneminde ortalama 1.181.800 ton dur. Aynı dönem itibariyle üretimin %42’si AB ülkelerinde gerçekleşmektedir. Sofralık zeytin üretiminde AB ülkelerinin payı zeytinyağından daha azdır. Dünya üretiminin %28’ini İspanya, %14’ünü Türkiye ve %9’unu ABD sağlamaktadır. ABD’yi %8 pay ile Fas izlemektedir. Görüldüğü gibi Türkiye dünya sofralık zeytin üretiminde ikinci sırada yer almakta ve siyah zeytin üretiminde ise birinci sırada bulunmaktadır. Dünya üretiminin %26’sı (305.000 ton) ihracata konu olmaktadır. Dünya ihracatında AB’nin payı %50’dir. İhracatın%37’sini İspanya, %21’ini Fas ve %10’unu Yunanistan yapaktadır. Bunu Türkiye izlemektedir (%9). Ülkemizde üretilen sofralık zeytinin %16’sı ihraç edilirken kalan kısmı yurt içinde tüketilmektedir. Yurt içi üretimimizin %88’ini siyah, %7’sini yeşil ve %5’ini rengi dönük zeytin tipleri oluşturmaktadır (1996/97).
Ekolojik özellikleri nedeni ile Akdeniz kuşağında yoğun üretimi yapılan zeytin dünyada 10 milyon hektarlık alanda 800 milyondan fazla ağaçtan elde edilmektedir. Zeytinliklerin %97’si Akdeniz kıyılarında, %3’ü ise Amerika, Avustralya ve diğer ülkelerin ekolojilerinin imkân verdiği yerlerdedir. Dünyada üretilen yaklaşık 94 milyon ton zeytinin %92’si yağlık, %8’i ise sofralık olarak değerlendirilmektedir. Dünya üretiminin %80’inin karşılandığı 10 ülkede 820.400 hektar alan, sofralık zeytin çeşitlerine ayrılmıştı
Zeytinde büyük üretici ülkeler olarak Portekiz, İspanya, Türkiye, Tunus, A.B.D., Cezayir, Fransa, Yunanistan, İtalya ve Fas olarak bilinir. Bu ülkelerin üretici olması onların ihracatçı ülke oldukları anlamına gelmez. Sağlam ve köklü teknoloji ile etkili bir zeytin politikası sonucu ihracatta söz sahibi olmuş ülkeler ise, İspanya, Yunanistan, Fas, Meksika ‘dır. Yukarıda belirtilen 202.000 tonluk dünya ihracatının, 85.000 tonu İspanya, 46.500 tonu Fas, 18.000 tonu Arjantin, 14.700 tonu Türkiye, 13.000 tonu Yunanistan, 6.500 tonu Meksika ve 18.300 tonu diğer ülkeler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Resim
11-10 Osmanlı döneminde zeytin toplayıcılara günlük olarak para yerine verilen
jeton. Yağlar çıkarılıp satıldıktan sonra bu jetonlar paraya çevriliyordu.
SANATTA ZEYTİN
Resim sanatının sembolizm akımında zeytinin önemli bir yeri var. Sanat tarihine baktığımızda Boticelli’den Dürer’e, Monet’den Picasso’ya birçok sanatçı zeytini bir imge olarak kullanmış. 17. yüzyılda Kuzey Avrupa’ya özgü natürmortlarda zeytin, acımsı tadıyla İsa’nın çektiği acıları sembolize ediyor. Zeytinin natürmortlara girmiş olmasından sömürgeci Hollanda’nın egzotik ürünlere olan merakıyla Batı’ya getirdiği bir bitki olduğunu da anlıyoruz.
Farklı iklim ve coğrafyalarda Oscar Wilde gibi, Rilke ya da Pushkin gibi birçok şair zeytini metafor olarak kullanmış. Nazım Hikmet için de zeytin, yaşama gücünün, bütün zorluklara rağmen hayata sıkıca sarılmanın sembolü. Şiirlerinde zeytini sıkça kullanan Lorca, zeytin toplayan güzel kızların şiirini yazar, yakın arkadaşı Salvador Dali’nin sesini ise ‘zeytin renkli’ diye tarif eder.
Pierre Auguste Renoir ömrünün son yıllarını 1907 yılında ve bahçesinde asırlık bir zeytin ağacı olan evde geçirdiğini söylüyor. Arkadaşına yazdığı bir mektupta Renoir ‘Renklerle dolu. Hafif bir rüzgarla zeytin ağaçlarımın renk tonu değişiyor. Renk yapraklarda değil, asıl yaprakların arasındaki boşluklarda. Zeytin ağacı, ah o canavar! Bana ne çok sorun yarattığını bilsen’ diye yazmış.
Düşünen zeytin
ağacı, Puglia-İtalya
AMAZONLAR
Yunan
mitolojisinin en çok ilgi çeken konusu hiç kuşku yok ki Amazonlardır. Amazonlar,
savaş tanrısı Ares ile Nymphe Harmonia’dan türediğine inanılan savaşçı, kadın
egemen bir topluma verilen isimdir. Amazonların ilk kez tarih önüne çıktıkları
yer Yunanlıların batı olarak bahsettikleri Okeanos kıyılarıydı. Muhtemelen
Afrika kıyılarında yer alan bu yerleşimde avcı toplayıcı bir düzende yaşayan
Amazonlar sürekli olarak komşularıyla savaş halindeydiler. Kraliçeleri Myrina,
önemli komutanları Kyme, Pitane, Riene ve kardeşi Mitylene idi.
Resim 11-11
Gabriel- VitalDubray (1813-1892) tarafından yapılan Penthesilea (1862) heykeli[203].
Amazonlar günümüzün kayıp kıtası Atlantis üzerine bir sefer düzenlemek istiyorlardı. Atlantis adasındaki Kerne kentini ele geçirip tüm yetişkin erkekleri kılıçtan geçirmişlerdi. Gösterdikleri şiddetten çok korkan Atlantis halkı daha fazla direnmeden topraklarını teslim etmiş, hatta kendilerini sürekli tehdit eden Gorgonlara karşı da yardım istemişlerdi. Bunun üzerine Gorgonlara karşı bir sefer düzenleyen Amazonlar ilk günde büyük başarı kazanmış, ormana kaçan Gorgonları yok etmek için ormanı yakmayı planlamış fakat aşırı yağıştan dolayı başaramamışlardı. Tutsak alınan Gorgon kadınlarını bağlamadan hizmete zorlamışlar ancak gece herkes uykuya dalınca Gorgon kadınları uyuyan Amazonlara saldırınca, Amazonlar tüm Gorgon kadınlarını da kılıçtan geçirmişlerdi. Hatta hırsını kontrol edemeyen Myrina, Mısır önlerine kadar ordusuyla yürümüştü. Mısır Kraliçesi İsis, Amazonları karşılama görevini oğlu Horus’a vermis, Horus’un güzelliğinden etkilenen Amazonlar saldırmaktan vazgeçip Arabistan üzerine yürümüştü. Göçebe bir toplum olan Amazonlar Arabistan’ı yağmaladıktan sonra Suriye’yi almış oradan da Anadolu topraklarına girerek Kilikya’ya [204]doğru ilerlemişlerdi. Kilikyalılar ile savaşmayıp dost kalan Amazonlar Phrygia’yı ele geçirerek deniz kenarında Kraliçelerinin ve önemli komutanlarının adlarına kentler kurmuşlardır. Bu kentleri Myrina, Kyme, Pitane ve Priene olarak sıralayabiliriz. Sonra Lesbos adasına saldırmışlar ve burada da Kraliçenin kız kardeşi Mityllene adını yaşatan bir kent kurmuşlardı.
Uzun süre
Anadolu kıyılarında yaşayan Amazonların çöküşü Mopus yüzünden olmuştur. Trakya
kralı Lykourgos’un düşmanı olan Mopus, Batı Anadolu kıyılarına sürülünce,
Amazonların baskısından bunalan halkın da desteği ile Myrina’ya savaş açmış ve
onlara ilk yenilgilerini tattırmıştı. Yenilen Amazonlar, Anadoluyu terk ederek
Mısır önlerine kadar geri çekildiler. Bu sırada Titanlar tarafından tahttan
indirilen Mısır kralı Ammon’un yeniden tahta geçmesi için yardımcı olacağı
sözünü veren Dionysos, Amazonları da kendi tarafında savaşa davet etti.
Titanlara karşı mücadele kazanıldıktan sonra başarıyı Dionysos tümüyle
kendisine mal edince Amazonlar isyan etmiş, Dionysos’ta Amazonları Batı
Anadolu’ya kadar kovalamıştı. Kaçan
Tarihte Amazonların birkaç değişik coğrafi bölgede görüldüğü rivayet edilmektedir. Bu mitlerden birisi de İskit prensleri Scolopotus ve Hylinos’la ilgilidir. Bu iki prens ülkelerinden sürülünce Kafkasya eteklerinde bir yerleşim kurmuşlar ve çevre halkını egemenlikleri altına almışlardı. Baskıdan bunalan esir halk sonunda ayaklanmış ve tüm İskitleri yok etmişlerdi. Katliamdan sadece ormanlık araziye kaçıp saklanan kadınlar kurtulmuşlardı. Bu kadınlar kuzeye doğru ilerleyerek Azak denizi (Meotis gölü) yakınlarda bir ülke kurdular. Kendilerine Amazon diyen bu kadınlar yönetimleri için iki kraliçe seçerek genç kızlardan oluşan bir ordu kurdular. Soyları tükenmesin diye yılın belli dönemlerinde komşu yerleşimlerin erkekleriyle birlikte olan Amazonlar doğan kız çocuklarını kendilerine alıkoyarken erkek çocukları babalarına bırakmışlardı.
Bir mite göre başlangıçta Don nehri kıyısında yaşayan Amazonların kraliçesi Lysippe’nin Tanais adında bir oğlu vardı. Tanais’in evlilik ile konuşmalarına sinirlenen Aphrodite onu annesine aşık ederek cezalandırdı. Ancak, Tanais annesi ile ensest bir lişki yaşamaktansa kendini bir nehre atarak ölmeyi tercih etti. Bu duruma üzülen Lysippe ordusuyla Anadolu içlerine doğru ilerledi. Kapadokya’yı ele geçirip Karadeniz kıyılarına yerleşti. Başkentlerini[205] Thermedon nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde kurmuşlardı. İkinci bir kent olarak Sinop’u kurdular.
Kraliçeleri Marpesia ve Hippo yönetimindeyken Phrygia üzerine akınlar düzenlemişler, Batı Anadolu’yu ele geçirerek Efes kentini kurmuşlardı. Amazonlar çevreye dehşet saçınca Lykia kralı Iobates, Bellerophon’dan yardım istedi. Bellerophon ülkesinden sürülünce Tryns kralı Proetus, Bellerophon’u himayesine aldı. Ancak kraliçe Antia gence âşık olunca işler karışmıştı. Kraliçenin aşkına Bellerophon yanıt vermeyince sinirlenen kraliçe iftira atarak kendisine saldırmakla suçlamıştı. Kendisine sığınan bir kimseyi öldürmek istemeyen kral Proetus, Bellerophon’u Lykia kralına teslim ederek yazdığı özel mektubunda öldürülmesini istemişti. Bunun üzerine Iobates, Bellerophon’u ülkesine dehşet saçan Khimaira’nın üzerine göndermeye karar verdi. Bir aslanın kafasına, bir keçinin bedenine ve bir yılanın kuyruğuna sahip olan bu canavar ateş saçıyordu. Bellerophon canavarla baş edebilmelik için hemen bir kâhine danışmış, kâhinde eğer Medusa’nın yere dökülen kanlarından dünyaya gelmiş olan kanatlı at Pegasos’u ele geçirirse Khimaira’yı alt edebileceğini söylemişti. Bellerophon, Athena’nın hediye ettiği sihirli eğerle vahşi atı evcilleştirmiş ve Khimaere’yı öldürüp Olympos (Çıralı) tepesine gömmüştü.
Bellerophon’un
başarısından etkilenen kral Iobates, bölge halkına sürekli saldıran Amazonları
yok etmesi görevini verdi. İşte böylece Bellerophon Pegasos’un üzerinden
oklarıyla bölgedeki tüm Amazonlara ölüm saçmıştı. Bellerophon o kadar yüksekten
ok atıyordu ki Amazonların oklarının o yüksekliğe ulaşması imkansızdı.
Troia
krallığının da başına bela olan ve Troia kentine defalarca saldıran Amazonlar,
Akhalar Troia kentine saldırdığında kentin yardımına koşan Anadolu
müttefiklerinin en önemlilerindendi. Savaş sırasında Akhilleus ve Amazon
kraliçesi Penthesileia altı saat süreyle öldüresiye döğüşmüşlerdi. Amazonlu
savaşçının inanılmaz balta hamlelerini izlemekte olan Yunanlı askerlerden biri
Akhilleus’un bu işi kendi başına bitiremeyeceğine karar verip, Amazonlı
kahramanın dikkatini dağıtmayı başarmış, bundan faydalanan Akhilleus’da mızrağını
rakibinin göğsüne saplayarak öldürmüştü. Ağır yaralanan kahraman savaşçı son
kez Akhilleus ile göz göze gelmiş, Akhilleus bir hamle yaparak rakibini yere
düşmeden belinden kavrayıp kendine doğru çekip büyük bir saygıyla yere
yatırmıştı.
Yerleşik düzene geçilmesiyle yeni düzenlemeler gerekmişti. Bunların başında da cinsellik geliyordu. Avcı-toplayıcı kadın zaten sığınağa yakın bahçe işleriyle ve toplama işiyle meşgul olmaktaydı. Yeni tarımcı yaşam biçiminde bahçe tarlaya doğru evrilip, evcilleştirilen öküzlerin sabana koşulmasıyla erkek kadının işinin önemli bir bölümünü eline alınca kadının ortalıkta görünmemesi en hayırlısı olarak düşünülmüştü. Kadının artık aileye ekonomik bir katkısı yoktu. Dışarıya tamamen kapalı[206] evlerinin sadece iç avlularında güneşi görmeye başladılar. Aslında kadının bu esareti sanayi devrimine kadar devam etti. Ancak sanayi devrimiyle birlikte kadınlar fabrikalarda çalışmaya başlayarak yeniden ekonomik üretkenliğe kavuştular. İktidar sahibi erkek, kontrol altına alamadığı kadını aforoz etme eğilimindedir. Orta Çağ’da Avrupası’nda sıklıkla yaşanan budur. Kilisenin giyotine yolladığı cadıların bir bölümü işte bu tip kadınlardan oluşmuştur. Amazonlar, erkek egemen Yunan toplumu için kontrol altına alınamayan güçlü kadın fobisini yansıtmaktadır. Geleneksel kadın-erkek ilişkilerinde kadının erkeğe ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Erkeğe ihtiyaç duymayan kendi ayakları üzerinde durabilen, üstelik de savaşçı bir kadın tipi Yunan erkeğinin kâbusu olmalıdır.
Amazon mitleri muhtemelen Neolitik dönemde geçiyor. Bu dönem insanlığın en büyük değişimi yaşadığı, avcı-toplayıcı yaşamdan tarım ve hayvancılık evresine geçiş dönemidir. Bu dönemle birlikte kadın erkek egemenliği de yeniden şekillenmiştir. Bu savaş aslında hareketli avcı toplayıcı toplumla, yerleşik tarım ve hayvancılık yapan toplumların savaşıdır. Amazonların gökten ok yağdırılarak yok edilmesi aslında savaşın kadın erkek savaşından çok yer kültü ile gök kültü arasındaki savaşa dönüştürmüştür. Artık akıl ve gökyüzü eril kültürün en önemli sembolleridir (Baş Tanrı Zeus). Toprak ana Tanrıça Kybele giderek önemini yitirecektir.
Anadolu’nun kuzeyinde
Thermodon[207]
ırmağının Karadeniz’e döküldüğü noktada vaktiyle Themiskyra vardı. Bu kent
Amazonların başkentiydi. Bölge başlangıçta Hitit İmparatorluğu’nun göbeği iken
sonraları Hellenik, Hellenistik ve Roma çağında da Pontos olarak adlandırıldı.
Antik yazımlar İzmir, Efes gibi bazı kentlerin Amazonlar tarafından kurulduğu
belirtilmektedir. MÖ 4. yüzyılda yaşamış Filosoflar Platon ve Sokrates,
Amazonların Yunanistan ve hatta Atina’ya akınlar düzenlemiş olduklarını kesin
bir tarihsel gerçek olarak kabul ederler.
Yüzyıllarca sonra 16. yüzyılda İspanyol kâşif Orellana, Güney Amerika’da
savaşçı kadınlara rast geldiğinden dolayı Maranon nehrine Amazon adını
takmıştı.
[189] Boş zamanı değerlendirme
[190] Volkanik kayaların arasında yetişen
gösterişsiz küçük çiçekli bir türdür. Yoğurt mayalamakta kullanılan yoğurt
otuna benzer.
[191] Flamingolara bu tuzlu sulu cennette
150’ye yakın kuş türü arkadaşlık ediyor. Sunalar, Yeşilbaşlar, çeşit çeşit
Martılar, Sumrular ve Balıkçıllar bunların yalnızca bir kısmı.
[192] Ma’adra
[193] Maya Tepesinin denizden 1.344 metre
yükseklikte olduğu Sefa Taşkın’ın ‘Mysia ve Işık insanları’ kitabında belirtilmiş.
[194] Bu mantar türü, Fransa’ya dahi ihraç
edilmektedir.
[195] Ancak son zamanlarda fıstık çamlarının
etrafında yetişen bir mantar türü sebebiyle çamın verimliliği düşmüş ve
köylünün geliri de bundan olumsuz yönde etkilenmiştir.
[196] 1960’larda üzüm, zeytinden sonra gelen
ikinci ürün iken; bağların hastalanması ve buna karşı önlem alınamaması
nedeniyle günümüzde üretim %80 oranında azalmıştır.
[197] Köyün yaklaşık 3,5 dekar
büyüklüğündeki bir alanında kadın çiftçiler tarafından üretilen lavanta Küçükköy’ü
diğer yerleşimlerden farklılaştırmaktadır.
[198] Yabani zeytin-Delice
[199] Ehli zeytin
[200] Roma’da Minerva
[201] Bu şirket, küçük
lakabıyla tanınan Banker Sezai beyin 1927’de Sezai Nur gemisiyle birlikte
denizde batıp, kaybolması üzerine dağılmıştır.
[202] Abalıoğlu.
Cumhuriyet Gazetesinin kurucusu
[203]
Paris’te bulunan Louvre Sarayındaki Cour Carrée’nin doğu cephesi.
[204]
Çukurova civarı
[205]
Fatsa ya da Ordu’da
[206]
Roma dönemi evlerinin bile dışa açılan pencereleri yoktu
[207]
Karadeniz’e dökülen bir nehir
Comments
Post a Comment